Bazen toplumun istekleri ile siyasetin çıkarı uyuşabilir. Ama bu uyuşmanın kısa vadeli çıkarı herkesi memnun etse de uzun vadede topluma büyük bir yük getirir.
Buna bir örnek vermek gerekirse bizim şu üniversite politikamız tam uygun olur.
Herkes evladının bir üniversite okumasını istiyor. Kimse benim evladım üniversite okuyacak düzeyde değil demiyor. Aslında benim evladım berber çırağı olacak bir yapıda diye kimse kabullenmiyor. Ve bu istekler içerisinde siyaset gelip her ile üniversite açıyor.
Her gencin üniversite diploması olduğu bir ülke olunca da bir acayip övünüyoruz. Mesela Merkel bile duyunca “üfff” diyor.
İyi ama gerçek ne olmalı?
Üniversite açıyoruz da orada eğitim verecek bilim insanı hocalar var mı? Varsa düzeyleri nedir? Yüksekokul dediğiniz aynı zamanda bir kültür ve hayat eğitim merkezidir. Güzel betonlar o ruh içeriğini verebilir mi?
Siyaset işte buna bakmadı. Herkes üniversite diploması alabiliyorsa ve bu sayede herkes memnunsa sorun bitmiştir.
O okulları okuyanlar iş bulabiliyor mu? Okudukları mesleğin bir geçerliliği var mı? Ya da ömür boyu işsiz kalacak bir diplomalı üniversite gençliğinin sonrası kimin umurunda...
***
Bugün konumuz tam da şu üstteki örnekte olduğu gibi çıkar ilişkisine dayalı FAİZ politikası olacaktır.
Merkez Bankası dümeni neden aniden faiz indirim sürecine kırdı? Piyasa gerçekten faiz indirimine karşı mı? Siyaset neden faiz indiriminde bu kadar istekli?
Önce siyasete bakalım: Faizlerin yüksek seyrine rağmen ülkede tüketim ve yatırım iştahında artış sürüyor. Özellikle istihdam yaratacak makine teçhizat yatırımında 2020/4. çeyrekte başlayan artış oldukça yüksek. İlk kez 2015’te başlayan yatay seyri kırabildik.
Acaba siyaset bu seviyeyi yetersiz görüp, çılgınca bir tüketim ve yatırım ortamı mı istiyor? İyi ama bunu 2020 yılında çok sert şekilde denedik ve tek haneli kredi faizine rağmen ne tüketim ne de yatırım hamlesi başladı.
Zamansız faiz hamlesi sadece finansal vurguna yol açmış ve bir süre sonra hem kur hem de faiz artış göstermişti.
Merkez Bankası açısından ise zaten yıl sonu faiz indirimini nerede ise herkes bekliyor durumda. Kasım-Aralık aylarında baz etkisi ile enflasyonda düşüş ihtimalini herkes hesaplıyor ve buna göre pozisyon alıyordu. O zaman Merkez neden erkenden çıkış yaptı ve piyasaları bozdu?
Bu cevaplardan önce piyasaların bir kuralını izah edelim: Kural şudur: Faizden para faiz oranları düşerken kazanılır.
Faiz lobisi diye bir şey varsa işte o şey faizlerin yüksekten aşağıya düşmesini arzular.
Mesela siz vadeli mevduat yaptınız. Geçen yıl faizler yüzde 10 seviyesindeyken paranızı 1 yıl vadeliye bağladınız. Ama faizler sonradan yüzde 20’ye çıktı. İşte siz o aradaki 10 puanı kaybetmiş oldunuz.
Şimdi ise tersini düşünün. Diyelim ki siz paranızı yüzde 20 vadeliye bağladınız. Ama tam ertesi gün faizler yüzde 10’a düşürüldü. Sizin sadece 1 günde kazancınız o aradaki 10 puan oldu. Sadece bir günde yüzde 10 kim para kazanabilir?
Aslında tahvil piyasası veya faiz piyasası bu şekilde işler. Düşen faiz tahvil fiyatına yansıdığı için faiz düşüşlerinde yüksek faizden alınan tahvillerin karına diyecek yoktur.
Tabii bu bir süreçtir. Faizler düşerken herkes bu vurgunu vurmaya çalışır. İşte o ara dönemde faizler düşerken dövizde düşer. Hatta döviz düşüşüne bağlı olarak enflasyonda da kısa süreli düşüşler yaşanır.
Ama tüm bu sanal kısa vadeli olumlu göstergeler VURGUN PİYASASI içindir.
Bu piyasa için bir baz gösterge aralığı da önemlidir. Bir önceki dönem yüksek enflasyon olacak ki, sanal olarak sonraki yıl enflasyon düşmüş gibi gözükecek.
Bakın 2018 yılı Eylül-Ekim aylarında yıllık enflasyon %24,52 ve %25,24 gibi muazzam seviyede bulunuyordu. Ama tam bir yıl sonra ‘vurgun piyasası’ işletildi ve enflasyon da %9,26 ve %8,55’leri gördü.
Ya şimdi...
Şimdi enflasyon yine yüzde 19,25’lere çıkmış durumda.
Ve tam vurgun piyasası altyapısı hazırlanıyor. Gelecek yıl her şey uygun... Piyasa tabiri ile vole vurma yılı...
Sonrası mı? İşte orası bir kez daha tufan tabii. Bunu herkes biliyor aslında. Ama kısa vadeli çıkarlar, sandıkta seçim vs için mesele bugündür.
Artık siyasette yarın diye bir şey olmuyor. Bugünü kurtarınca gerisi mesele olmaz.
İnsanlar çöpten yiyecek toplarken şükredebiliyorsa ve reisliğe bağlılıklarını sürdürebiliyorsa yarının ne önemi olabilir...
Evlatlarımız düşünsün...