Paranın sefasını değil acısını yaşıyoruz

İbrahim Kahveci

Küresel parasal genişleme son hızla devam ediyor. Özellikle pandemi ile beraber FED başta olmak üzere gelişmiş ülkeler yeni bir parasal genişleme yolunu tercih ettiler.

Parasal genişleme aslında 2001 yılından sonra başlamıştı. Nitekim bu genişlemeye bağlı olarak varlık fiyatlarında da sert yükselişler yaşandı.

ALTIN:

2001 yılında 275-300 dolar aralığında seyreden altın fiyatları nerede ise soluksuz bir yükselişle 2008 yılında 955 dolara kadar çıktı. Küresel krizle beraber 690 dolara kadar gerileyen altın fiyatları, 2011 yılında yeniden 1.860 dolara kadar tırmandı. FED’in parasal daralmaya gideceği dönemde yeniden düşüşle 2016 yılında 1.050 dolara gerileyen altın fiyatları, 2020 ortasında 2.075 dolar ile şimdilik en yüksek seviyesini de görmüş oldu. Toplamda son 20 yılda 300 dolardan 2 bin doların üzerine çıkan bir altın fiyatı hareketi yaşanmış oldu.

PETROL

2002 yıllarında 20-25 dolara aralığında seyreden Brent türü petrol fiyatı yine altına benzer bir yükselişle 2008 ortasında 145 dolara kadar sert bir yükseliş yaşadı: 2008-09 kürsel krizde 40 doların altına gerileyen petrol fiyatları 2011-12-13-14 yıllarında 100-120 dolar bandında seyretmiş ve ardından yine FED daralma politikası ile 2016 yılında 30 doların da altına gerilemişti. Pandemi ile 20 doların bile altına düşen petrol fiyatları yeni parasal genişleme ve ekonomik aktiviteye bağlı olarak artık 70-80 dolar bandında seyrediyor.

DOĞALGAZ

2005 yılı sonlarında 15 doların da üzerine çıkan gaz fiyatları 2008 yılında tekrar yükselmiş ve 13 doların üzerini görmüştü. Sonraki yıllarda hızla gerileyen gaz fiyatlarının 2016 yılında ve pandemi ile beraber 2020 yılı ortasında 1,6 dolara kadar düştüğü görülüyor. Pandemi sonrası normalleşme ve parasal genişlemenin etkileri ile beraber doğalgaz fiyatlarının spot piyasada 6 dolar seviyelerine yükseldiği görülmektedir.

***

Türkiye, 2005-2008 ortasına kadar süren varlık fiyatlarındaki sert yükselişlerden de etkilenmiş bir ülkeydi. Hatta 2011-2014 arasında da kısmen yüksek olan varlık fiyatlarından etkilendi. Fakat şu anda görece daha düşük olmasına rağmen son aylarda artan fiyatlardan daha fazla etkileniyoruz.

Bunun tek bir nedeni var: TL’nin hızlı değer kaybetmesi.

TL neden değer kaybediyor diye sorarsak bunun bir nedeninin de yabancı sermaye girişinin negatife dönmüş olmasından diyebiliriz.

2003-2017 arasında enerji ithalatındaki yüksek fatura ve diğer ithalat kalemlerinin artışına rağmen ülkemize 574 milyar dolar yabancı sermaye girişi gerçekleşti. Hatta bunun yanında bir de kaynağı belirsiz 27,1 milyar dolarlık daha sermaye girişi gerçekleşti. Toplamda 601,1 milyar dolar gelen yabancı sermayeye karşılık 518,5 milyar dolar cari işlemlerden açık vermiştik. Bu sonuçla 82,2 milyar dolar rezerv varlıklarda döviz artışı gerçekleşti. Kısaca artan varlık fiyatları karşısında daha da yüksek seviyede ülkeye giriş yapan yabancı sermaye fiyatları yurtiçinde fazla artırmamış oldu.

10 Ekim 2005 haftasında doğalgaz fiyatı 13.723 dolar ile zirve yaptığında dolar/TL 1,347 seviyesindeydi. Yani doğalgaz fiyatı 2005 zirvesini yaptığında TL karşılığı 18,49 lira ediyordu. Oysa geçen hafta doğalgaz fiyatı 5,609 dolar etmesine karşılık artık bunun TL karşılığı 49,77 liraya eşit geliyor.

Nitekim benzer durum petrolde de geçerli. 06 Haziran 2008 haftasında Brent türü petrol fiyatı ortalama 143,13 dolara geldiğinde bunun TL karşılığı 176,53 lira etmekteydi. Ama artık petrol geçen hafta 78,24 dolar etmesine karşılık bunun TL karşılığı 694.27 liraya geliyor.

Hem doğalgaz fiyatında hem de petrol fiyatında eski rekorların yarı düzeyinde fiyatlar oluşmasına karşılık bizde durum TL’nin değer kaybı nedeniyle çok daha acı sonuçlar veriyor.

Tabloda uluslararası piyasalarda doğalgaz ve petrol fiyatları görülüyor. Haftalık ortalama fiyatlara göre hem doğalgaz hem de petrol 2008 yılı 23 Haziran haftasına göre nerede ise yarı yarıya daha düşük fiyatlardan işlem görüyor. Ama dolar/TL yüzde 623,4 değer kaybettiği için enerji fiyatları bize 2-3 kat daha pahalı hale gelmiştir.

ZIRNIK YOK

2003-2017 yıllarında 82,2 milyar dolar rezerv biriktiren Türkiye 2018-2020 yıllarında ise 52,3 milyar dolar cari açığa karşılık 35,9 milyar dolar rezerv kaybı yaşadı. Hatta bu rezerv kaybının daha fazla olmasını da 19 milyar dolarlık kaynağı belirsiz sermaye girişi önledi.

Kısaca son 3 yılda Türkiye artık küresel bol para imkanından faydalanamaz oldu.

Parasal genişlemeye bağlı küresel fiyatlar artıyor ve bizi de etkiliyor. Ama yabancı sermaye girişi yetersizliğinden bu sefer bizler sadece maliyet ödeme tarafında yer aldık.

Burada özelikle hukukun işleyemeyişi mülkiyet güvencesini riske sokarken, siyasi ve ekonomik politikalardaki Başkana bağlı ani değişim belirsizliği de yabancı sermaye girişi önünde en büyük engel olarak gösterilmektedir.

Oysa bu dönemde Türkiye’nin de önüne geçen Mısır ve Nijerya bile bizim payımızı almaya başlamış oldu. Yani sermaye Türkiye yerine bu ülkelere yönelmiş oldu.

İHRACAT ETKİSİ

Pandemiye dayalı hibeler olsun, Merkez Bankalarının parasal genişleme hamleleri olsun küresel fiyatları sert şekilde yukarıya çekmektedir. Bu fiyat artışları karşısında Türkiye ise yükselen kurlar veya hızla değer kaybeden TL ile çifte maliyet öder noktaya geldi.

Fakat Türkiye’nin maliyet artışı sadece ithal edilen ürün fiyatları üzerinden gerçekleşmiyor. Aynı zamanda ihracat fiyatlarındaki artışlardan da bir maliyet ödemek durumunda kalıyoruz.

Örneğin geçen hafta Singapur’a dahi ilk yumurta ihracatımız gerçekleşti.

Bunun ne anlama geldiğini şu şekilde izah edelim: Yumurta fiyatında döviz bazında o kadar ucuz hale geldik ki, herkes bizden bunu almaya çalışıyor. Ama yumurta fiyatında olduğu gibi mesela domates fiyatında da benzer durum yaşanıyor. İhracatın daha avantajlı olduğu durumda tacirler yurtiçi yerine daha uygun fiyata yurtdışına satışa yönelmektedir. Bu durumda da yurtiçi fiyatlar TL’nin değer kaybına bağlı olarak hızla artmaya devam ediyor.

İhracat avantajı da bizlere daha yüksek fiyat olarak yansımış oluyor.

TL’nin rekor değer kaybının faturası adeta her noktada Türk Halkının hayatını zorlaştırmaya devam etmektedir. Hem ithalatta hem de ihracatta bu durum aleyhimize işlemeyi sürdürmektedir.

EMSAL ÜLKELERE GÖRE PARAMIZ

Türkiye TL’nin değer kaybında özellikle Mayıs 2016 sonrası negatif ayrışmaya başladı. Demokrasiden uzaklaşmanın bedelini değer kaybı ve pahalılık olarak ödemeye başlamış olduk.

2016 başlarında 1 dolar 3,0 TL ediyordu. Ama şimdi 1 dolar nerede ise 9,0 TL edecek noktaya geldi.

2016 başında 1 dolar 4,0 Brezilya Reali ediyordu. Şimdilerde ise 1 dolar 5,5 Brezilya Reali ediyor.

Yine 2016 başlarında 1 dolar 16,0 Güney Afrika Randı seviyesinden işlem görürken şimdiler bu fiyat 15,0 Rand şeklinde sürüyor.

Bir dönem Türkiye’nin bile gerisinde gösterilen bu iki ülke dahi para değerlerini korumayı başarırken, Türkiye’de TL 3 kat değer kaybederek aslında başka bir sınıfa geçmiş oldu. O ülkeler artan varlık fiyatlarını yerel paraları ile dengelerken, Türkiye faturalara yeni maliyetler eklemeye devam ediyor.

Kısaca bizler paranın sefasını süremiyor ama cefasını sonuna kadar ödemeye devam ediyoruz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (81)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.