Geçen yıl TL kredi hacmi 1 trilyon 637,5 milyar liradan 2 trilyon 353,5 milyar liraya yükseldi. TL kredi hacmi bir yılda 716 milyar lira ile yüzde 43,7 büyüme gösterdi. (BDDK haftalık veriler)
Bu oran çok ciddi bir kredi genişlemesine işaret ediyor.
Bunca parasal genişleme karşılığı kullanılan krediler ne oldu?
716 milyar liralık kredi genişlemesinin 210 milyar lirası tüketici ve bireysel kredi kartlarından oluştu. Tamam da bu artışının tüketim üzerinden çarkları etkilemesi beklenirdi. O da olmadı...
Ama tüketim artışı ithal ürünlere yöneldi ve oradan cari işlemler açığına yol açtı. Yani iç üretime ve reel büyümeye değil, dış talebe ve cari açığa yol verdi.
Burada sormamız gereken sorumuz şudur: Parasal genişleme ve düşük faiz iç üretim yerine ithalat ve yabancı ülke mallarına katkı sunuyorsa bu noktada neden ısrar ederiz?
Soruyu biraz daha açalım: Kemerleri gevşetip Türk Halkını kredi borçlanmasına teşvik ederek yabancı ülke ürünlerine sermaye aktarmış oluyoruz. O zaman neden tüketim üzerinden düşük faizde bu kadar ısrar ediyoruz?
İçeride Yerli-Milli ekonomi olarak vatandaşa sattığımız yönetim aslında yabancı ülkelere yarayan bir uygulamadan başka bir şey değil. Ama biz bunda bu derece neden ısrar ediyoruz?
***
Burada bir noktayı daha kaçırmayalım. 2020 yılında hem parasal genişleme hem kur artışı yüzde 30’un üzerindeyken enflasyon nasıl yüzde 15’lerde kalıyor?
Şimdi ikinci noktaya geçelim: Parasal büyümeye bağlı oluşan GSYH rakamlarını baskılanmış enflasyon üzerinden reel veriye çevirdiğimizde karşımıza hiç de gerçek olmayan bir büyüme çıkabiliyor.
İşte bu nedenledir ki, enerji tüketimi artmadan, çalışan insan sayısı büyümeden ülkemiz büyüdü sanıyoruz.
Oysa ortada reel büyüme diye bir şey yok.
Sadece kredi genişlemesinin oluşturduğu parasal büyümeyi gerçek enflasyondan arındırmadığımızdan büyümüş gibi görülen bir ekonomi karşımıza çıkıyor.
***
Bunlar temel sorunumuz değil tabi ki;
Yarın birileri gelir ve gerçek hesaplamayı resmi ekranlara yazdırabilir. Burada temel sorunumuz parasal genişlemeye rağmen neden büyüme göstermiyoruz meselesidir.
Bu çok temel bir sorundur.
Çalışma kabiliyetimizi mi kaybettik? Üretim tesislerimiz mi kapandı? İthalata neden bu kadar bağımlı hale geldik?
Bir ülke yönetimi;
-kendi vatandaşlarını borçlandırıyorsa
-başka ülke mallarının kendi ülkesinde satışını destekliyorsa acaba bu yönetim anlayışı ne gibi bir politik tercihle izah edebiliriz?
***
Ülkemiz neden ithalata bu kadar bağımlı hale geldi?
Neden düşük faiz ve kredi genişlemesi artık büyümemize etki edemiyor?
Bölgesinde üretim üssü olan ve bir dönem sanayi sektörü payı yüzde 25’lere çıkan ekonomimizde, bu üretim gücünü nasıl ve neden kaybettik?
***
Bugüne kadar ekonomide çözüm modellerini temelde kredi-faiz ekseninde uygulayan bir yönetim neden faizden bu kadar şikâyet eder?
Acaba bu politik tercihler bilinçli bir programın ürünü mü; yoksa sonucu bilinmeden en kolay yol olarak bir tercih nedeni mi?
Ama her nasıl oluyorsa da bu sürecin bizi hiç iyi bir yere götürmediğini yeniden belirtmek isteriz. Bu anlayışın gelecek kuşaklar üzerindeki olumsuz etkisi daha büyük sonuçlar verecektir.
Umarım evlatlarımızı birazcık düşünürüz. Tabii ki ülkedeki bütün çocukları ve gençlerin geleceğini kastediyoruz.