Faizler düşsünde tüketim üzerinden ekonomi canlansın diye yapmadığımız kalmadı. Yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, önceki Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı’nın bıraktığı yerden devam etti. Faizlerde şok indirim yerine piyasa ile uyumlu kademeli indirime gitti.
Beni bilenler için yeniden tekrar edeceğim: Ben faizlerde iki noktaya bakıyorum 1-Mevduat faizi ile kredi faizi arasındaki farka, yani faiz makasına. 2-Faizlerdeki değişimin tüketim değil, asıl yatırım üzerindeki etkisine.
Maalesef faizler düştüğünde makas daralmıyor, tersine açılıyor. Yani faizler kademeli düşmeli ki finansal canavarları karınlarını sindire sindire doyursun. Ve de faizler tarihi düşük seviyelere geldiğinde her nedense yatırımlar değil, tüketim canlanıyor. Kısaca istenen değil, istenmeyen etkiler oluyor.
İşte o nedenle diyorum ki neden faizin oranı ile bu kadar ilgileniyoruz? Faizin oranı ile ilgilendiğimiz kadar keşke yatırım ve tüketim sorunları ile de ilgilenseydik. Keşke tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine, faiz ekonomisinden ortaklık ekonomisine geçmeyi ekonomi programının içine alsaydık. 2000’li yıllarında başında bu ülkede faiz piyasası ekonomimizin sadece yüzde 10-15 aralığındaydı. Hani Türkiye uçtu diyoruz ya, işte asıl uçan faiz piyasası oldu. Artık faiz piyasasının ekonomideki payı yüzde 70’in üzerinden. Çok yakınımda 5 vakit namaz kılıp akşama kadar faiz satan banka müdürü arkadaşlarım var. Yapacak başka iş yok diyorlar. Finansal sistemin tümü faiz üzerinden şekillendirildi diyorlar.
Haklılar, ne diyebilirim.
Daha yeni yeni “ortaklıktan” bahsedilmeye başlandı. Mehmet Şimşek’in ağzından Sermaye Piyasalarının önemi konusunda cümleler bir ay oldu gelmeye başladı. Hadi hayırlısı....
***
Eğer ekonominizi “FAİZ” üzerine oturtur ve öyle yönetirseniz gözünüz kulağınız faizin baş belirleyicisi olan enflasyonda olacaktır. Çünkü gerçek faiz enflasyondan arda kalan kısımdır. Yüzde 50,0 enflasyon olan yerde yüzde 5,0 faiz bekleyemezsiniz.
İki yıldır gıda fiyatları yüzünden enflasyon yüksek seyrediyor, o zaman ithalat yapalım ve fiyatlar düşsün deniliyordu. Yani finansal dengeler uğruna çiftçin batmış, tarlalar boşalmış dert değildi. Neyse ki bakan gitti ve bu düşünce gerçekleşmedi.
Dün Nisan 2016 enflasyonu açıklandı. Ocak ayında %9,58 olan yıllık enflasyon Nisan ayında %6,57’ye geriledi. Son üç yılın en düşük enflasyonu olmasına karşılık piyasalar olumlu tepki vermedi. Neden acaba?
12 Mart 2016 günü “Faiz Oranı mı Enerji Fiyatı mı Düşmeli” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazıda doğalgaz fiyatında yaşanan gerilemeyi hem dolar hem de TL bazında grafikli olarak verdim. Dünya’da enerji fiyatları hızla gerilerken Türkiye’de elektrik zammı yaşandığını belirterek “faizi düşürmeyi düşündüğümüz kadar enerji fiyatlarını düşürmeyi ele almak gerekmiyor mu?” diye sormuştum.
Şimdi size enflasyondan bazı veriler aktaracağım: Ocak’tan Nisan’a enflasyon 9,58’den 6,57’ye 3,01 puan düştü. Ama çekirdek enflasyon (I endeksi); yani para politikası ile kontrol edilebilen(toplam malların yüzde 52’si)enflasyon 9,51’den 9,41’e gerileyebildi.
Enerji hariç çekirdek enflasyon (B endeksi)ise 9,70’den 3,04 puan azalarak 7,29’a geriledi. Enerji ve alkollü içkiler ile tütün hariç ürünlerden oluşan (E) endeksi ise 10,24’den 3,30 puan azalarak 6,94’e geriledi. Ama enerji işin içine dahil edildiğinde çekirdek enflasyonlarda düşüş sadece 0,22-0,50 aralığında kalıyor.
Bunun dilimizde anlamı şu: Enflasyon ve faizler kalıcı olarak düşürülmek isteniyorsa tek sorun enerji fiyatlarında kaldı. Eğer enerji fiyatları da düşürülürse asıl o zaman enflasyon ve onu takip eden faizler hızla düşecek. Ve Türkiye inanılmaz bir şekilde rahatlayacak...
Veya bir başka ifade ile Türkiye aslında uçacak ama onu uçuracak ucuz enerjiye bir türlü kavuşamıyor. Umarım ekonomiye biraz daha geniş açıdan bakarak sorunlarımızı çözmeye yoğunlaşabiliriz. Çünkü Dünya’da siyasetin yönünü ve büyük devrimlerin fitilini daima ekonomi atmıştır. Türkiye tarihi fırsat eşiğinde bir ülkedir ve bu ülke kendi başına bile yüzde 4,0 büyümeyi rahat yakalıyor. Asıl başarı bu büyüme potansiyelinin üzerine bir şeyler koymaktır. İşte o zaman övünebiliriz.