Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladığı işsizlik verileri ile geçen ay oldukça tartışıldı. Ama bir de ne olsun; Haziran ayından temmuz ayına işsizlik ülkemizde hem de yaz ortasında yüzde 13,0’den 13,9’a yükseliverdi.
Tartışılan iki ana nokta vardı: İşgücü piyasasına artan 15+ yaş üstü nüfus gelmiyordu; böylece işini kaybedenlerin yanına artan nüfus eklenmiyordu. Bu sonuçla İş-Kur’a kayıtlı işsiz sayısından bile TÜİK daha az işsiz sayısı açıklar olmuştu.
Temmuz ayı verilerinde ciddi düzeltme yapıldı ve işsizlik gerçek verilere biraz daha yaklaştı. Hele mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı, yüzde 14,3 ile Nisan 2009 küresel büyük krizin bile üzerine çıkmış oldu.
Bizler verilerin gerçekliğini çapraz sorgulama ile yapmaya çalışıyoruz. Mesela TÜİK enflasyon hesabında bu yıl yüksek zam yapılan sigaranın harcama ağırlığını 2017’ye göre çok ciddi oranda düşürdü. Ama hem sanayi üretim verilerinde tütün mamulleri üretimi, hem de bütçede sigara üzerinden alınan ÖTV tüketimi paket bazında bile reel olarak yüzde 20’ye yakın arttığını gösteriyor. Nasıl oluyor da tüketimi reel olarak yüzde 20’ye yakın artan bir ürünün reel gelirlerin azaldığı bir dönemde tüketim oranı düşebiliyor?
Ekonomi yönetiminden verilerin çapraz sorgusu yapılmadan ilginç açıklamalar gelebiliyor.
Mesela 2008-09 küresel krizde ekonomik küçülme oranı (2008-IV-2009-II. çeyrekler) yüzde 8,86 oranındaydı. Ama tam 10 yıl sonra bizim krizimizde ekonomik küçülme oranı (2018-IV-2019-II. çeyrekler) yüzde 2,24 ile çok daha düşük. Ve Bakan Berat Albayrak haklı olarak soruyor: “Tam 10 yıl önce büyük küresel krizde daha büyük küçülme oranları varken Türkiye cari açık veriyordu. Şimdi küçülme oranı çok daha sınırlı ama cari açık vermiyor, hatta fazla veriyoruz. Bunu gören var mı”.
Bakan Berat Bey gerçekten haklı.
On yıl önce büyük çöküşe rağmen cari açık verirken, bugün çok daha sınırlı çöküşte cari fazla veriyoruz.
Ama madalyonun diğer tarafına bakmak veya sormak kimsenin aklına pek gelmiyor: Mesela 10 yıl önce TL’nin reel değeri neydi?
Merkez Bankası “TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru” endeksi açıklıyor. 2001 krizinde ekim ayında 75,01’e kadar düşen TL’nin reel değer, 2008 yılı Ağustos ayında 126,68’e kadar çıkmıştı. Kriz esnasında ise en fazla kayıp Mart 2009’da 105,80 değeri ile yaşandı. Eylül 2008-Haziran 2009 ortalaması ise 110,31.
Bu krizde, yani kendi krizimizde TL’nin reel değeri ne oldu? Eylül 2018-Haziran 2019 ortalaması ise 73,96.
Hatta aylık bazda TL’nin reel değeri 62,50’yi bile gördü. Bu seviye 2001 krizinin en dip seviyesinden bile daha olumsuz.
Ya da şöyle söyleyelim: TL’nin itibarı 2001 krizinde bile bu kadar aşağılara düşmemişti. TL o kadar itibarsızlaştı ki, ithal ürünlerin yanına bile yaklaşılmaz olundu.
İşte o yüzden on yıl önce büyük dünya krizinde TL itibarını korumayı başarmış ve paçavraya dönmesini engellemiştik.
İşte o yüzden on yıl önce büyük dünya krizinde bile küçülme oranı yüzde 8,86’ya çıkarken işsizlik oranı maksimum yüzde 13,9’a çıkmıştı. Ve bugün küçülme oranı yüzde 2,24’de kalırken işsizlik oranı daha yaz ortasında yüzde 14,3’e çıkmış durumda.
Bir başka olay ise “Katma değerli üretim” meselesi.
Ekonomi ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 11 Ekim tarihinde yazdığı tweet aynen şu şekilde: “Cari dengedeki başarılı performansımız sürüyor. Temmuzdaki rekordan sonra, yeni bir rekorla ağustosta yıllık 5,1 milyar dolar cari fazla verdik. İhracat ve katma değerli üretim öncelikli politikalarla kazanımlarımızı koruyacak, kaynaklarımızın ülkemizde kalmasını sağlayacağız.”
Bütçe konuşmasında Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal da şunlara değiniyor: “Eğitimden sağlığa sanayide dönüşümü sağlayacak Ar-Ge ve inovasyonu, yüksek teknolojiye dayalı yerli üretimde sıçrama yapılmasını sağlayacak hamlelerden lojistik ve finansmana kadar bir çok alanda yeni programların başlatıldığı bir bütçenin hazırlandığı...”
Sahi her iki konuşmada geçen yüksek teknolojik yerli üretim nerede?
Konuşuyoruz ama konuşmamızın temelini oluşturan bir veri, bir gelişme nerede?
TÜİK ağustos ayı “Dış Ticaret Endeksleri” sonucuna göre ihracatın birim değeri yüzde 3,6 azalmış.
Yılın ilk sekiz aylık değerlerine göre ise, ihracat ürünlerimizin fiyatı döviz bazında yüzde 7,69 değer kaybetmiş. Aynı dönemde ihracatımızın miktarı ise yüzde 8,51 artış göstermiş. Miktarı yüzde 8,51 artan ihracatımız döviz bazında sadece ve sadece yüzde 2,59 artış göstererek 108,5 milyar dolardan 111,4 milyar dolara yükselebilmiş.
Sahi, sattığımız ürünlerin değeri yüzde 7,69 düşerken hangi, katma değerli üretimden bahsediliyor?
Bir büyüğümün yıllar önce TİM İnovasyon haftasında yaptığı şu konuşma kulaklarımızdan hiç gitmemeli: “Daha çok limon, daha çok hıyar satarak ihracatı artırmanın bir hükmü yoktur.”