Nihat Bey... Yok efendim ben sizin yerinizde olsam ‘Bankalar Birliği anlaşmasını’ imzalardım.
Ben şirketlerimde imzalıyorum. “Ben de imzalarım. Hazine garantili borçları ben de imzalarım. Kendi şirketlerinde yaptığı bütün işler Hazine garantili”
Bu açıklama Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’e cevaben Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç tarafından söylendi.
Aslında bu cümle Türkiye ekonomisi ve İktidarın eko-politiği açısından oldukça açıklayıcıdır. Nasıl bir ekonomi yönetimi anlayışı ile Ülke yönetiliyor?
***
Dün Anadolu Ajansı’ndan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının KÖİ haberi düştü. Buna göre 2019 sonu itibari ile KÖİ kapsamında 155,8 milyar dolarlık sözleşme yapılmış.
Hemen Prof. Dr Uğur Emek’i aradım. “Bunlar Devlet garantisi değil, bunlar sözleşme değeridir. Mesela havalimanı yatırımında şirketin ödeyeceği kira bedeli veya elektrik dağıtım şirketlerinin 25 yıllık hak alımı gibi” dedi.
Kısaca, ortada ülkenin gelecek gelirlerinin satışı söz konusu. Buna bir de nihayetinde Devletin olduğu için Hazine garantilerini ekleyin.
Geçmişi sattığımız yetmedi, geleceğimizi de bir güzel satıyoruz.
Hazine garantilerinde ise zaten nerede ise tamamı Amerikan Doları üzerinden verilmiş garantiler bunlar. Birkaçı da Avrupa avrosu. Yani Hazine Garantili Müteahhitlerimizin işleri Türk Lirası ile işlemiyor.
***
Geçen yıl temmuz ayında Merkez Bankası Başkanı “Laf dinlemiyor” babında görevden alındığında Yavuz Oğan ile yayına katılmış ve şu açıklamalarda bulunmuştum:
Merkez Bankası Başkanının görevden alınma nedeninin temelde faiz olmadığını, asıl nedenin kurların yükseltilmek istenmesi olduğunu söylemiştim. Ülke yönetiminin örtülü şekilde kurların yükselmesini istediğini anlatırken de köprüler, yollar, hastaneler hepsi dövizle demiştim. (Bu açıklamayı yaptığım tarihte dolar/TL 5,60 seviyesindeydi.)
Önceki gün Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak bir ‘pr’ programına katıldı. Orada kur yükselişi hakkındaki soru karşısında sunucuya “Maaşın dolarla mı” diye cevap verdi.
Evet, ülkemizde maaşlar genel düzeyi asgari ücrete oldukça yakın. Ve nerede ise tamamı Türk Lirası üzerinden.
Ama Ülke yönetimimiz yıllardır giderleri Amerikan Doları ve Avrupa avrosuna bağlamış durumda.
Osman Gazi Köprüsü’ne gidiyorsun 45 dolar. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne çıkıyorsun yine dolar. Avrasya Tüneli’ne geliyorsun, karşında yine dolar tabelası. Bu köprülerin otoyolları da dolar. Çanakkale Köprüsünün fiyatı ise avro...
Hastaneye gidiyorsun müteahhidin hizmeti dolar garantisi.
Havalimanına iniyorsun karşında yükselen dolar fiyatı.
Kısaca gelirler TL ama giderler Amerikan doları ve Avrupa avrosu. Ama durum sadece bu kadar değil. Mesela Devletimiz kendi vatandaşından bile yabancının parası üzerinden borçlanmaya başlamış. Her kur artışında borcun da artıyor, Hazine garantin de...
Zaten dış borçlar çok ciddi sorun noktasında. Ülkede reel kesimin bile döviz açık pozisyonu bile 200 milyar doların altına yeni düştü.
Kısaca durum şudur:
Maaşlar dolar değil ama ödemeler dolar. Hakkari’deki vatandaşımızda bu Hazine Garantili ödemelere katılıyor, Artvin’deki vatandaşımız da.
Herkesin dolar bazında çok ciddi borcu bulunuyor. Ama kesin hesabı Millet bilmiyor. Çünkü orası ticari sır diye bilgileri vermiyor ekonomi yönetimi.
***
Sayın Bakan yüksek kur sayesinde ithalatın azalacağı, ihracatın artacağı ve yeni bir ekonomik dengenin oluşacağı beklentisinde olduğunu ifade etti. Oysa Merkez Bankası verilerine baksa, orada TL’nin değerinin 1994 ve 2001 kur şoklarının bile altında olduğunu görecektir.
Ve bu kadar değersiz TL ile cari açık nasıl veriliyor, buna bakmalıyız. Hani kendileri 2008-09 krizde bile cari açık verilmişti de, 2019’da verilmemişti ya. İşte o tablonun meselesi sadece TL’nin değersizliği değil, yönetimin kalitesini de içerdiğini gösteriyor.
Bu kadar değersiz TL ile cari açık nasıl verilirmiş; dünya iktisat literatürüne kaynak bilgi sağlanıyor sanırım.
Hepimize kolay gelsin der ve herkesi TL maaşları ile Ekonomi Yönetimimizin verdiği Dolar borçlarını ödemeye davet ederim.