Her ne oldu ise 20 Şubat sonrası küresel ekonomik verilerde ciddi değişimler başladı.
Görünürde korona virüs denilse de, bu kadar sert değişimi sadece bu değişkene bağlamak zor olsa gerek.
ABD S&P endeksi 3397 seviyesinden sadece 7 iş gününde 2853 seviyesine düştü. Kayıpların telafisi için yüzde 19,0 yükseliş gerekiyor. İngiltere borsasında ise FTSE 100 Endeksi 7480 seviyesinden 6460 seviyesine geriledi. Aslında benzer borsa hareketleri nerede ise küresel düzeyde yaşandı.
Olay sadece borsalarda yankı bulmadı. Özellikle ABD tahvillerine yönelik talep ile faizler çok hızlı geriledi. Yatırım uzmanları bu hareketi güvenli liman arayışı olarak isimlendiriyor.
Şöyle izah edelim: ABD 10 yıllık tahvilin faizi daha Ekim 2018’de yüzde 03,25 seviyesinde seyrediyordu. Aralık 2019’da ise bu oran yüzde 01,95 seviyelerindeydi. Artık bu faiz oranı yüzde 01,00 düzeyinde.
ABD’de faizler düşüyor diye bizim faizler düşecek kuralı işlemiyor elbet. Hatta tersine bir etki söz konusu.
Fakat bizim açımızdan başka unsurlar da var. Bunların başında petrol fiyatı. Brent türü petrol 65 dolar düzeyinden 50 dolara geldi. Bu fiyat aynı zamanda 3-6 ay sonrasının doğalgaz fiyatında düşüş oluşturacak demektir.
Ama asıl dikkat çekmek istediğim başka veri var: Euro/Dolar paritesi. Bu paritede 7 iş günü öncesinde 1,08’e gelmişti. Zaten yıllardır değer kaybeden euro adeta dibin dibine gelmiş sayılırdı. Artık bu paritede 1,11’de.
Veya şöyle izah edelim: 20 Şubat günü 6,10’dan kapanan Dolar/TL kuru bugün 6,24’lerde. Oysa aynı günlerde euro/TL kuru 6,58’den 6,93’e geldi. Dolar karşısından yüzde 2,3 değer kaybeden TL, euro karşısında yüzde 5,3 değer kaybetti.
Bu veri bizim açımızdan önemli. İhracatımızın euro etkisi dolara göre daha yüksek. Oysa ithalatımızda dolar etkisi daha yüksek. Veya kabaca şöyle izah edelim: Dolar ağırlıklı alıp, euro ağırlıklı satıyoruz.
Parite etkisi henüz çok düşük olduğunu söyleyelim. 2008 yılında paritenin 1,60 düzeyinde olduğunu hatırlarsak bugün nerelerde kaldığımızı da anlarız. Ama yine de paritenin euro yönünde değer kazanımı yine de bir adımdır.
Dış ticaret hadlerinin, yani sattığımız ürünlerin dolar bazında değerinin düşmesinin bir nedeni de bu finansal olaydır. Diğer nedenini zaten biliyoruz: Bir türlü domates patlıcan dışında değerli mal satışımızı artıramıyoruz.
Hatta bu tablo bize bir başka gerçeği daha gösteriyor. Maalesef ülkemiz üretim süreçlerinde kısmi onca başarısına rağmen büyük dönüşümü beceremiyor. Mesela bugünlerde sıkça konuştuğumuz İHA-SİHA gibi insansız hava araçlarındaki başarımızı diğer üretim alanlarına neden yaygınlaştıramıyoruz?
Özellikle yüksek teknoloji alanında kümelenme ile beraber bir üretim destek programını hayata geçirebiliriz.
Bugün beyaz eşya üretiminde dünyada 2’inci konumundayız. Otomotiv ve yan sanayide oldukça iyi bir konumumuz var. Bölgemizin üretim üssü olacak kapasite ve beşeri sermayemiz mevcut.
Bir bakıma helva yapmak için bütün gereksinimler mevcut ama sistemi kurup işletemiyoruz.
Gözümüz kulağımız finansal göstergelerin üzerinde. Yukarıda saydığım nedenler aslında bize yarıyor gibi gözükse de, küresel düzenin bozulmasının sonucudur. O sistemin bozulması demek, daha az mal satmak, daha dar bir piyasa demektir.
İşin sonunda kaldık yine kendi düzensizliğimize. Bir dönem çaput dediğimiz tekstile, giyime...
Dönüp dolaşıp aynı yere varıyoruz. İyi idare edildiğimiz dönemlerde dünya liginde 16. sıraya çıkıyoruz ama sonrasında yine 19. hatta 20. sıralara düşüyoruz. Zaten şimdi de 753 milyar dolar ile İsviçre’nin üzerinde, S. Arabistan’ın altında 19. sırada yer alıyoruz.
Allahtan kağıt ve kalemimiz var da GSYH’yı iki revize ile 268 milyar 640 milyon dolar artırmışız. İşte o revize, yani kağıt üstünde artışlar olmasa ve eski sistemde GSYH hesabına devam etseydik bugün 485 milyar dolar ile dünyanın ancak Venezuela’nın bir üstünde 27. büyük ekonomisi olarak kalacaktık.