Her kriz aslında yeni fırsat demektir. Bir tarafta yıkım olsa bile, diğer tarafta yeni oluşumlar fırsat pencereleri açar. Önemli olan süreci ve gündemi iyi yakalayabilmektir.
Mesela borsaya bakın... Genelde hisse senetlerinin fiyatı düşüyor ama sağlık gibi gıda gibi şirketlerin hisselerinde yükselişler olabiliyor.
Bu konuya neden gelmek istediğimi belirteyim: Şu anda dünyada çok ciddi sağlık ve buna bağlı olarak ekonomik sorunlar yaşanıyor.
İnsanlar eve kapandı ve ekonomiler ciddi şekilde durdu.
Tedarik zinciri dediğimiz küresel üretim bağı da koptu. Bir ürünün farklı ülkelerde üretilmesi, ülkelerden biri durunca bütün ürünü etkiliyor. Hatta ürün olsa bile yedek parçası artık bir sorun.
Artık küreselleşme bir fırsat mı yoksa bir risk mi? Hesapların yeniden yapılacağı kesin.
Ya da Uzakdoğu ülkeleri... Konumlarında ne kadar güven verici kalacaklar? Akıllarda hastalık riski olarak çok ciddi sorular oluştu.
Bölgesel değişimler elbette düşünülecek. Mesela Afrika üzerinden Türkiye’nin fırsat penceresi yeniden açılacak. Ya da Avrupa üzerinden üretimin gideceği adresler yeniden ele alınacak.
Ama bunlar için öncelikle zeminin sağlam olması gerekiyor.
***
Sadece bölgesel değil, yönetim ve yöntemlerde de değişimler akıllara gelecektir. Neo-liberalizmin biteceğini daha ilk günlerden söyledik.
Bu ne mi demek oluyor? Artık sermaye partileri, sağ partiler çok ciddi sorgulanacak. Mesela Avrupa salgına karşı önlem almakta gecikti... Bu gecikmede sermayenin ürkütülmemesi önemli bir etkendi.
İtalya örneğine bakalım: Turizm gelirine çok bağlılar ve turizm etkilenmesin diye sınırları kapatmakta geç kaldılar. Sonuç ise ortada...
Geçen hafta TV5’te Hasan Akdemir ile beraber gerçekleştirdiğimiz “Ekonomi ve Ötesi” programında tek cümle ile ifade ettim bu durumu: “Artık sağ partilerin dönemi kapandı, sol partiler öne çıkacak.”
Sol ama nasıl bir sol?
Burada da çok ciddi dönüşümler gerekiyor. Bakın bir güncel mesele ile izah edeyim: Özgürlük ve bağımsızlık kavramı yerine artık sorumluluk kavramı oturmak zorunda. Devlet yönetiminde ve toplu yaşamda ‘sorumluluk’ kavramı kullanılacaktır.
Fox TV’den Gülşah İnce’nin çektiği görüntüde sahil kenarında halay ekibinin durumu ne olacak? Kendi özgürlük kavramları ile izah edilirse sorun yok, ama tam da salgın hastalık döneminde başkalarının hayatını riske atmaları ‘sorumluluk’ üzerinden nasıl karşılıksız kalabilir?
Buradan aslında iktisadi yeni düşüncelere gelmek istiyorum. Veya yakalayabileceğimiz fırsatlara...
Ben ekonomiyi izlerken özellikle elektrik tüketimini yakından takip ediyorum. EPDK Aralık 2019 verisine göre faturalanmış toplam elektriğin yüzde 43,2’si konutlarda tüketilmiş. Şimdi de TEİAŞ verilerine bakıyorum: 1-22 Mart arasında elektrik tüketimi önceki yılın aynı günlerine göre yüzde 1,49 artış göstermiş.
Elektrik tüketimindeki bu artış konutlar ile izah edilemez. Ve bir başka nokta daha: Elektrik tüketimi hız kesmiyor. Dün açıklanan ‘Tüketici Güven Endeksi’de mart ayında yükseliş olduğunu gösteriyor.
Acaba bu durum neden? Yani eve kapandığımız dönemde dahi çarklar dönüyor. Belki eldeki siparişler ama olsun.
Bu ne demek oluyor? Kısaca eğer yeni dönemi kavrayabilirsek ciddi fırsatlar elde edebiliriz. Önümüzde belki de hayal edemeyeceğimiz fırsatlar var. Bugün yaşadığımız sorunları elbette düşünecek ve gerekli önlemleri en katı şekilde alacağız. Ama aynı zamanda yeni dönemin fırsatlarını da şimdiden hesap etmemiz gerekiyor.
Bir not ile bitirelim: Dünya’da sağlık başta olmak üzere kamulaştırmaların konuşulduğu bir ortamda Hazine garantili köprüler, otoyollar, hele de şehir hastaneleri ile özel sektöre bırakılan kamusal mallar artık en büyük sorundur.
Kamusal mallara dahi paracı gözle bakmak, yönetimi şirket gibi düşünmek vs ne ifade ediyor? Acaba daha ne kadar bu zihniyet ülkede hakim olabilir?
Ek: Petrol fiyatları düştü ama asıl doğalgaz fiyatları düşecek. Kesin olan bu düşüşü neden şimdiden indirim olarak yansıtmıyor ve fırsatlardan yararlanmıyoruz?