Ne kadar kutsallık varsa hepsini kullanabildiğimiz bir dava...
Bizim haricimizde kim varsa hepsini kutsallık çemberinin dışına itebildiğimiz bir dava...
Bizimle yola çıkıp ayrılanların dahi bir anda düşmanlaştığı bir dava...
Hem dış güçlerin saldırdığı...
Hem de iç güçlerin karşı çıktığı bir dava...
Bu davada olmayan yok... Yola çıkılanların hainleştiği, yolda bulunanların kutsandığı bir dava.
Ve ve ve... Parası, mafyası, kirli ilişkilerin ayyuka çıktığı bir dava.
***
Önceki akşam Halk TV’de TMSF çatısı altındaki şirketler ile siyasetin ilişkilerini konuştuk. Ayrıca Mafya-Siyaset-Devlet ilişkilerini de ele aldık.
Resmen 90’lar diyeceğim ama maalesef 90’lardan da kötü...
O zaman bile devlet işler ve bazı bilgiler bir şekilde ortaya çıkardı. Şimdi çok daha karanlık ve kirli...
Ama oyuncular nerede ise hep aynı.
90’lardan daha kötü olan bir başka nokta daha var: O da ekonomi...
Mafya-Siyaset-Devlet iç içe geçince ekonominin iyi olmasının imkanı mı olur?
Rahmetli Adnan Kahveci ne diyordu: “Bir ülkede siyasetçiler fakir olmalıdır ki, millet zengin olsun. Ülkede siyasetçiler zengin oluyorsa millet fakir olur.”
Durumu ne güzel ifade ediyor... Fakirlik çekiyorsanız bilin ki sebebi şu üçgendedir: Mafya-Siyaset-Devlet üçgen çalışıyor demektir.
FAKİRLİK NESEBİ!
Hatırlarsanız çocuk sayısı ve ekonomik durum hakkında yazmıştım. TÜİK annenin yaş grubu ve eğitim durumuna göre doğum verilerini de açıkladı.
Ülkemizde ekonomi iyileştiğinde artan çocuk sayısı ekonomi kötüleştiğinde derhal düşüyor. 2004-2005-2006-2007-2008 yıllarında artan doğum sayısı 2009-2010-2011 yıllarında krizle beraber geriliyordu. Nitekim kriz aşıldıktan sonra 2012-2013-2014 yıllarında yeniden artan çocuk sayısı 2015 ve sonrasında ekonomik beklentilere bağlı olarak hızla gerilemeye başlamıştı.
Ve o gerileme hâlâ devam ediyor.
2015 yılında 1 milyon 337 bin olan doğum sayısı 2021 yılında 1 milyon 080 bine düştü. Kadın başına doğum sayısı da 2,20’lerden 1,70’ye geriledi.
Annenin eğitim durumuna doğum sayısında ilginç gelişme devam ediyor. İzah edeyim:
2015 yılına göre doğan çocuk sayısı %19,2 geriledi. Artık nüfus artışına rağmen doğan çocuk sayısı 257 bin daha az...
Ama ilginç olan şu: Yükseköğretim mezunlarında doğum sayısı 58 bin artış gösterdi. Bu artış yüzde 22,9 ila genel düşüş oranının üzerinde bir yükselişe işaret ediyor.
***
Okuma oranı ile ters gitmesi gereken doğum sayısında neden bu normal dışı hareket yaşanıyor? Yani neden alt eğitim grubunda çocuk sayısı düşerken, üst eğitim grubunda artış yaşanıyor?
İki temel nedeni olabilir: 1-) Yeni nesilde üniversite okuma oranı yükseldiğinden aslında alt eğitim grubu anne sayısı hızla geriliyor.
İyi ama bu ters tablo daha önce neden bu kadar sert değildi?
O zaman yanına ikinci nedeni ekleyelim: 2-) 2015 sonrası dönem özellikle alt eğitim grubu olan mavi yakalıları işinden etti. Mesela 2018-2020 döneminde 2,3 milyon alt eğitim grubu işini kaybederken 1,9 milyon üniversiteli iş bulmuştu. Ama alt eğitim grubunu sadece iş durumu ile izah edemeyiz. İşin bir de gelir tarafı var: Özellikle GSYH verilerinden görüldüğü gibi ücretlilerin gelirden aldığı pay 2018 yılında yüzde 33,2 seviyesindeyken bu oran 2022 yılında yüzde 24,6’ya kadar gerilemiştir.
Kısaca durum şu ki, fakirlik nedeniyle ülkede evlat sahibi olamamak gibi bir durum oluştu.
Acaba bundan daha feci ne olabilir?
Ülkenin geldiği durumu varın siz hesap edin.