Haftanın son günü kısa vadeli devlet tahvilinin faiz oranı yüzde 18,7’yi geçti. Gerçi bundan 15-20 yıl önce kısa vadeli faiz denildiğinde 3-6 aylık tahvillerden bahsederdik. Artık 2 yıllık devlet tahvillerine kısa vadeli diyoruz.
Kısa vadeli tahvil faizi piyasada mevduat için belirleyici bir faiz oranı. Artık bir bankaya gittiğinizde bu oranın çok altında bir faize razı olmazsınız.
Ama bizim meselemiz mevduat faizi de değil. Mevduat faizi en fazla inşaatçıların rakibidir. Konut rantı yerine yeniden faiz rantı başlamışsa artık daire satmanın şansı azaldı demektir.
Biz burada kredi faizine bakıyoruz. Yüzde 19,0’a yaklaşan bir piyasa faizi ortamında kredi faizi en az yüzde 25’leri geçer. Hatta artık bazı risklerle beraber kredi faizlerinde yüzde 30’lu rakamlar bile söz konusu olabilir.
Buraya kadar birinci meseleden bahsettik.
Gelelim ikinci meseleye:
2013 Başlarında 1,80 seviyesinde olan ortalama dolar kuru 2016 başlarında 3,0 liraya yükseldi. Dolar kurunun 2002 yılında da 1,70 lira olduğunu hesaba kattığımızda, bu yükseliş çok fazla korku oluşturmadı.
En azından kimseden “batıyoruz” sesleri çok duyulmadı. Hatta ciddi bir batış oranı da oluşmadı.
2016 başında yaşanan kur zirvesi nerede ise bütün gelişmekte olan ülkelerde yaşandı. O günlerde dolar karşısında Brezilya reali 4,0; Rus rublesi 80,0; G. Afrika randı 17,0 seviyesinin üzerine çıkmıştı.
Bugün TL 2016 başındaki 3,0 lira seviyesinden 4,50 seviyesine yükseldi. Ama şu anda Brezilya reali 3,70; Rus rublesi 62,3; G. Afrika randı 13,06 seviyelerinde. Yani emsalimiz dediğimiz hiçbir ülkenin para birimi dolar karşısında 2016 zirvesinin üzerine çıkmadı.
TL bu alanda bambaşka rekor kırdı.
***
2013 başında reel sektörün döviz açık pozisyonu yaklaşık olarak 136 milyar dolardır. Bu yükümlülüğün TL karşılığı ise 245 milyar TL’ye gelmektedir. 2016 başında bu açık pozisyonun TL karşılığı 408 milyar liraya ulaşarak 3 yılda 163 milyar liralık artış gösteriyor.
2016 başında reel sektörün döviz açık pozisyonu ise 190 milyar dolar etmektedir. Bu tutarın TL karşılığı ise 570 milyar TL’ye geliyor. Oysa aynı açığın bugün TL karşılığı 855 milyar TL ediyor. Artışın TL yükümlülük karşılığı 285 milyar lira etmektedir.
(Not: Reel sektörün döviz açık pozisyonu ayrıca 2016 başından sonra 32 milyar dolar daha artış göstermiş ve 222 milyar dolara ulaşmıştır)
Bir tarafta son bir yılda yüzde 11,0-11,50 aralığından yüzde 19,0 sınırına yükselen faizler; diğer tarafta reel sektörün döviz açık pozisyonu...
Bir tarafta hızla artan kurlar
Diğer tarafta hızla artan faizler
Yani çifte maliyet. Henüz film gibi seyrettiğimiz kriz işaretleri. Henüz kimseyi doğru dürüst etkilemeyen gelişmeler.
Ama süre daralıyor.
Benzine zam gelmedi diye kur artışı bizi etkilemez mi sanıyoruz. Bu ülkede nerede ise her şey dövize bağlıdır. Ya doğrudan bağlıdır, ya da dolaylı...
Bakın devletin yaptırdığı köprülerin fiyatı bile dolarla belirleniyor:
Osman Gazi Köprüsü geçiş ücreti dolara bağlı
Yavuz Sultan Selim Köprüsü geçiş fiyatı dolara bağlı
Avrasya Tüneli geçiş ücreti dolara bağlı
İşte o nedenle yansıma için süre geçiyor. Şimdilik erteliyoruz ama çözüm bulunmaz ise bu maliyetleri ödeyecek güce sahip şirket bulacağımızı sanmıyorum.
KIRAATHANE VAADİ NE DEMEK?
Aylar geçtikçe sorunların artacağı nerede ise kesin.
(Elbette sorunlar ötelenebilir. Mesela ülke madenlerinin 100 yıllık haklarını satarsınız olur biter... Bütün mesele geleceği satmadan nasıl bu krizden çıkarız noktasında)
Mevcut tablo sonbaharda sadece dökülenlerin yaprak olmayacağını gösteriyor. Sonbaharda bizi yeni sayfaların beklediği çok açık. Hatta bu sorunu bir veya iki partinin bile aşabileceğini düşünmeyenler var.
İşte bu noktada ortaya işsizlilerin durumu çıkıyor.
İşte bu noktada kıraathane vaadinin ne anlam ifade ettiğini anlıyoruz.
Galiba ne olacağımızı gösteren en ideal seçim vaadi. Neden yadırganıyor ki...