Önce şu temel soruyu soralım:
Faiz haram mı?
O zaman neden bütün ekonomik çözümlerimiz kredi-faiz ekseninde yürüyor? 2002 yılında GSYH’nın sadece yüzde 12’lerinde olan kredi-borç oranı, şimdilerde GSYH’nın yüzde 70’lerine niye dayandı? Kim bu kadar faizci-kredici oldu?
Şimdi sorumuzu biraz daha açalım:
Faizin haramlığı, yani günah oranı faizin oranına mı bağlı?
Bu nedenle mi sürekli faiz düşsün baskısı yapıyoruz? Biliyoruz ki, ucuzlayan mal yaygınlaşır. Yani faizin oranını düşürünce her yer faiz, her yer kredi-borç ilişkisine giriyor. Nitekim yukarıda örneği GSYH oranları üzerinden verdik.
Biz faize mi karşı çıkıyoruz, yoksa yüksek faize mi? Düşük faiz daha mı az günah? Ya da TV5’te defalarca sorduğum soru: O zaman negatif faiz haram olmaktan mı çıkıyor?
* * *
Ali Babacan yüksek faiz-düşük faiz meselesinde sadece rakamları vererek durumu izah etti:
“Merkezi yönetim bütçesinden 2017 yılında 57 milyar lira faiz ödemesi yapılırken, bu tutar 2020 bütçesinde 139 milyar liraya çıkıyor. Faize ödenen para artışı 3 yılda yüzde 144 artıyor.”
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerinden aktaralım: Merkezi Yönetim Bütçe Harcamaları içinde FAİZ giderleri (Milyon TL):
Sanırım Türk Halkının vergilerinden faizcilere ödenen para 2008-2015 arası 7 yılda 50,7 milyar liradan 53,0 milyar liraya yükselirken, acayip bir faiz lobiciliği yapılmış.
7 yılda devletin ödediği faiz giderini yüzde 4,4 artıranlar faiz lobicisi, ama sadece 3 yılda faiz giderini yüzde 144 artıranlar YERLİ ve MİLLİ.
* * *
Bir anekdot hatırlar mısınız? TL tahvil faizlerinin yüzde 7,5 olduğu dönemde Erdoğan danışmanları ile ülkenin Merkez Bankası Başkanı ve Hazine ile o dönemde ayrı olan Maliye Bakanlarını yüksek faizle sorguluyordu.
Geldiğimiz nokta ne mi oldu? Türkiye Cumhuriyeti Devleti geçen yıl dış borçlanmada ABD dolarına yüzde 7,75 faiz verdi.
Burada iki nokta önemli: Borç alan devletti, yani riskli sayılabilecek özel bir şirket değildi. Kocaman bir ülke, ekonomisi uçuyor denilen Türkiye... İkinci nokta ise dış alemde faizler bırakın reeli, negatifte seyrediyordu. Hatta Avrupa’da eksi faiz vardı. İşte bu ortamda kocaman ve kıskanılan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ABD dolarına yüzde 7,75 faiz vererek dış borçlanmaya gitti.
TL faizinin yüzde 7,50’sine faiz lobisi deyip, ABD dolarına yüzde 7,75 faiz vermek galiba çok yerli ve Milli bir davranış olsa gerek.
Tıpkı ülkemizdeki bir elin parmakları ile sayılı şirketlere yaptırılan paralı yolların, paralı köprülerin, paralı hastanelerin, paralı ve HAZİNE GARANTİLİ KÖİ mega projelerinin tahkiminin LONDRA’ya bağlanması gibi.
Tahkimi Ankara yerine LONDRA yapanlar yerli ve Milli olarak gayet iyi savunabiliyorlar tabii.
KAMU BANKALARI
BDDK Aylık olarak bankaların bilançolarını toplu şekilde açıklıyor. Son veri Kasım 2019’a ait.
Şimdi size Kamu ve Özel Bankaların (Yerli ve yabancı sermayeli) bilanço verilerini aktaracağım:
Toplam faiz (Kâr payı dahil) gelirler (Milyon TL):
Kamu: 139.202 (Artış %28,6)
Özel: 247.880 (Artış %12,0)
Kamu bankalarının faiz gelirlerindeki artış oranı yüzde 28,6 ila, özel yerli ve yabancı bankaların artış oranının çok çok üzerinde.
Toplam faiz (Kar Payı dahil) giderleri (Milyon TL):
Kamu: 98.804 (Artış %34,8)
Özel: 143.026 (Artış %15,2)
Özel Bankaların net faiz geliri sadece yüzde 7,9 artışla 104 milyar 854 milyon liraya yükselirken, Kamu Bankalarının net faiz geliri yüzde 15,4 artışla 40 milyar 398 milyon liraya çıkıyor.
Ama asıl ilginç nokta bankaların masraf kesintisinde.
Kamu bankalarının kredilerden alınan ücret ve komisyon gelirleri tam yüzde 66,1 artış gösterirken, bankacılık hizmet gelirleri de yüzde 55,4 artış gösteriyor. Özel Bankalarda bu artışlar yüzde 25,2 ve yüzde 31,3 seviyesinde kalıyor.
Ve son nokta: Kamu bankaları bunca gelir artışına karşılık net karlarını yüzde 25,3 geçen yıla göre düşürüyor. Soralım o zaman: Sahi, kim faizci?