Neden ve sonuç.. Ekonomide yapılanlar ile bu yapılanların sonrasında olacaklar üç aşağı beş yukarı bellidir.
Güven duyulmayan bir yönetimde plansız, programsız para basarak parasal genişlemeye gitmenin sonucu aşikardır. Tüketimi negatif faizle itmek ama dövize de talep olmasın diye arka kapı yöntemi kullanmak sürdürülebilecek bir yol değildir. Beklenen sonuç elbette her zaman gelmiştir ve gelecektir de. Hatta her başarısızlıkta olduğu gibi yönetimin de hemen dış mihrakları bahane edeceği de belliydi. Parayı bulunca betonu düşünen, krizde bile Kanal İstanbul hayali ile yaşayan anlayışın başarısızlıklarda da hemen düşman ilan ettiği artık ezber oldu. Kısaca aslında çok bilgiden değil, sadece olanları takip edince olacakların belli olduğunu yazmıştık:
İşte o notlar:
14 Kasım 2019 KARAR TV : “Şu anda oluk oluk kredi, oluk oluk bütçeden fazladan harcama ama buna rağmen üretimde hiçbir kıpırdama yok. Bu neyin sonucunu getirir? Önceki hafta Mecliste Cumhurbaşkanı cari açığın çok büyük sorun olduğunu söyledi (cari fazla vermeye başladık ya...). İyi de cari açık çok büyük sorunsa şu anda yeniden dönmeye başladığımız kamu bankaları üzerinden kredi büyümesi neye yol açacak: Aylar sonra tekrar cari açıkta büyük artışlar karşımıza çıkacak.”
24 Şubat 2020: Serbest piyasayı rafa kaldıralı epey oldu. Görünürde serbest ama içerikte kontrollü piyasa... Döviz piyasasını baskıladık, faiz piyasasını yönlendirdik, veri piyasasını değiştirdik ve kendimize göre bir denge kurduk.
Tek haneye düşen faizlerin daha da düşeceğini kutladık. Mevduat faizinin altında verilen tüketim kredileri ile evler satın aldık, arabalar yok sattı. Uçuyoruz diye havalara girdik.
Fırtına resmen geliyor. Kriz geldiğinde konuşmak ne işe yarar? Kronik yüksek işsizlik, kronik sosyal bunalım artık sistem değişene kadar kaderimiz haline gelmiştir. En azından kendi kendimize tek taraflı kurduğumuz ekonomik balayı önemli şok işaretleri veriyor. Umarım sorunları görecek ve sorunları kabul ederek çözüm arayacak bir yönetim görebiliriz.
Aksi halde yine bir dış düşman gerekçesine acil ihtiyacımız olacaktır.
28 Şubat 2020: Kısaca ülkemiz ne olacak? Bir hayal dünyası yarattık ve sadece biz o dünyada oynadık diye aylardır yazıyorum. Yabancılar son 3 haftada 2 milyar doların üzerinde varlık sattılar ülkemizde. Her iyimserliğimiz yabancının satışı için imkân oldu. Bakalım kendimiz çalıp-kendimiz oynamaya daha ne kadar devam edeceğiz. Ya da ne zaman gerçekleri görmeye başlayacağız?
Hep dediğim şeyi tekrar edeceğim: Keşke ben yanılsam... Keşke...
21 Nisan 2020: Kaçılan Ülke!
Evet, yabancı sermaye bırakın reel yatırımı, sıcak paraya dayalı finansal yatırımlarını bile ülkemizde tutmak istemiyor.
2003-2015 arası gibi gelinen ülke değiliz 2016-2020 arası kaçılan ülkeyiz.
Kaçılan ülkeyiz, çünkü kurallarımız belli değil. Yasaların bile önüne geçen fiili durumlar yaşıyoruz.
30 Haziran 2020: Hesap gayet basit.
Ekonomi çalışmıyor. Sadece para basarak, kamu bankalarından görev zararı ile ucuz kredi dağıtarak motoru ısıtıyoruz. Ama bu motor yük taşıyacak ve ekonomiyi ileri götürecek bir güçte değil. Çünkü verimsiz ve kuralsız bir yapıda çalıştırılıyor.
3 Temmuz 2020: Altı aylık kredi genişlemesi 460 milyar lira (%28,1) oldu. Vatandaşı adeta akın akın borçlanmak için bankaların kapısına yolluyoruz. Tüketim çılgınlığı ile ülke kalkınamıyor. Motor ısınıyor ve sonra daha büyük sorun olarak geri dönüyor.
Parasal genişleme, kredi dağıtma ve tüketime dayalı ekonomiyi canlandırma modelinin yarın bize daha büyük sıkıntılar getireceğini aslında bütün bu modelin uygulayıcıları da biliyordur. Bu çok basit bir kuraldır.
Olmayan bir paranızı, kazanmadığınız bir gelirinizi harcıyorsunuz. Bunun karşılığı oldukça ağır faturadır. Ama günü kurtarma adına yapılan bu adımlar daha büyük sorun biriktiriyor ve ona da yarın bakarız deniliyor.
10 Temmuz 2020: Nasıl ki, 2017 parasal genişlemenin faturasını ödedik, bunu da ödeyeceğiz. Acaba bu sefer hangi dış güçler ya da iç güçler diye düşman ilan edeceğiz, seyredip görelim.
14 Temmuz 2020: Hem cari açık hem de sermaye çıkışı vermek çok tehlikeli bir hal olsa gerek. Ayrıca unutmayalım ki, geçmiş yıllarda çifte açık tehlikesi dediğimiz cari açık ve bütçe açığı beraber değildi. Şimdi ise hem cari açık, hem rezerv eksilmesi yanında bir de bütçe açığı veriyoruz.
Bu tablo oldukça riskli bir durumu ifade ediyor. Neden yeniden cari açık vermeye başladık?
Merkez Bankası aracılığı ile ve Merkezi Bütçe vasıtası ile kamusal genişleme (parasal genişleme dahil) yaşıyoruz. Parasal genişlemenin döviz talebi, enflasyon etkisi vs ne kadar hesaplanıyor?
21 Temmuz 2020: Döviz konusunda sorunumuz ciddi. Öyle devri daim makineleri ile bu iş ne kadar sürebilir? Bu konuya meydanlarda meydan okuyarak da çare bulamayız.
22 Temmuz 2020: Acaba bugün şeffaflığını yitirmiş piyasalarda dengesiz fiyatlandırmaların yarın oluşturacağı sorunları ne yapacağız. Bu ülkede bizim hiç mi sorumluluğumuz olmayacak? Bizim yaptığımız yanlışların sonuçlarını hiç mi üstlenmeyeceğiz? Hep şer güçler mi galip gelecek?
27 Temmuz 2020: Ne oldu da birden krediler kesilmek istendi? Burada karşımıza asıl büyük sorun çıkıyor: Döviz ihtiyacı...
İşte bizim sorunumuz da burada başlıyor. İçeride TL üzerinden bir yapay piyasa dengesi kurabiliyor, farklı fiyatlandırmaları ekrana yazabiliyoruz. Ama dengemizi bozan döviz cephesi oluyor.
Çünkü artan ithalatı ve artan döviz talebini karşılayacak döviz bulamıyoruz.
29 Temmuz 2020: Bol keseden verilen TL kredilerinin eninden sonunda döviz hesabı olarak karşımıza çıkacağını bilmiyor muyduk? Ah dış güçler ahhh...
***
Ve şimdi: Keşke ülkem yönetilse ve insanlar acı çekmeseydi. Keşke uyarıları hainlik görmeyip ülkemiz için iyi şeylere yorsalardı.
Olacaklar o kadar belliydi ki... Ama asıl belli olan bu olacaklara karşı da yine bir DÜŞMAN YARATMAK VE ŞER GÜÇLER yalanına sığınmanın geleceğiydi.
Ve şimdi: Bu anlayış ve tarz ile bu ülke asla ileriye gitmez, gidemez. Fakirlik bizim kaderimiz oldu.