Üç ay süreyle OHAL kapsamında yaşadığımızı sivil hayatta pek anlamıyoruz. Avrupa’da terör saldırılarının ardından bile çok daha ağır yaptırımlar uygulanıyor. Türkiye’de OHAL’in özel hayatta uygulanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zaten Başbakan Binali Yıldırım çok sıklıkla OHAL kararını “Kendimize uygulamak için aldık” diyor. Hele de ekonomi alanında OHAL kapsamında bir tane reform paketi hayata geçirilmedi. Bütün reform paketleri Meclis gündeminden normal süreçlerle geçerek yasalaşıyor.
Ama bunlar bazı kararların OHAL kapsamında alınmaması anlamına gelmiyor. Mesela şu anda KAYYUM üzerinden yönetilen FETÖ yapılanması şirketler var. Kayyum atanmış olarak yönetilen o şirketler aslında kamuya geçmiş değiller. Oysa FETÖ bağlantılı birçok okul, dershane, hastane, üniversite gibi kurumlar kamuya intikal ettirildi. Örgüte bağlı birçok yayın grubunun ise yayınları kapatılarak varlıkları kayyuma devredildi.
Ama bir noktada geç kalmamak lazım. Örgütün direkt içinde, yani finansal ağında yer alan birçok kuruluş halen kayyum aracılığı ile (yani asıl sahibine bağlı) yönetilmektedir. Oysa OHAL kapsamında bu şirketlerin, holdinglerin de bir an önce kamulaştırılarak varlıkları, yönetimleri kayyum düzeyinden men edilmelidir.
Umarım yoğun iş temposu içinde bu ayrıntı gözden kaçmaz ve önlem alınır.
Şirketler de izlensin
OHAL kapsamında tapu dairelerine gönderilen uyarı yazısı ile örgüt üyelerinin varlıklarını satarak yurt dışına kaçışlarının önlenmesi hedeflenmişti. Tabii ki bu dönemde gayrimenkul satışlarında “mal kaçırma” olarak tanımlayacağımız yöntemler de uygulanabilirdi. İşte bu ve benzeri amaçlar içerisinde tapu dairelerinin dikkati çekilmiş ve sorun çıkabilecek devirlerin dikkatlice yapılması istenmişti.
Şimdi ben de bir başka noktaya dikkat çekmek istiyorum. Çok sevdiğim bir dostum beni uyardı: “Örgüt üyesi veya finansörü şirket gayrimenkulünü satamıyor, ama şirketini satabiliyor” dedi. Bunun üzerine ben de durumu izlemek için üç gündür araştırıyorum.
Gördüğüm manzara şu: Şirket kuruluş ve kapanışları nasıl ki kolaylaştırıldı ise satışları da kolaylaştırıldı. Bu manzarada bir şirketin (örgüt bağlantısı henüz kesinleşmemiş ve yasal uygulama yapılmamış) el değiştirmesinde henüz engelleyici bir önlem gözleyemedim. Hatta özellikle bazı kilit sektörlerde FETÖ bağlantılı (henüz suçları sabitlenmemiş) şirketler el değiştiriyor. Umarım edindiğim bu bilgi yanlış bilgidir. Ve de umarım gayrimenkuller için getirilmiş önlemler tüm mal varlıkları için de getirilmiştir.
Ali Koç ve linç kültürü
Geçen hafta Cuma günü İstanbul Sanayi Odasının (ISO) düzenlediği “Türkiye’ye Güvenenler, Türkiye’de Üretenler” toplantısındaydım. Öncelikle şu noktayı belirtmeliyim: İlgili Bakanlar bu tür toplantılarda daha geniş ve kapsayıcı bilgiler verirlerse daha faydalı olacaktır. Konuşmaların neredeyse tamamı tekrar olup, bir de “bunları anlatmalıyız” denildiğinde inanın saatlerce o toplantıya zaman ayıranlara da yazık oluyor.
Şimdi gelelim Ali Koç’un o cümlesine “Eğitim sistemimizin laik ve çağdaş standartlara sahip olması ve bilim odağındaki gelişiminin desteklenmesi de toplumsal ve ekonomik geleceğimizin teminatı olacaktır. Bunun önemini 15 Temmuz’da hepimiz çok daha iyi anladık. Unutmayalım ki bir ülkenin en önemli sermayesi insan kaynağıdır.”
Bu cümleye eleştirilerin gelmesinde ana argüman şuydu: FETÖ örgütü zaten laik, çağdaş eğitim kisvesi altında örgütlenerek bu darbe kalkışmasını yaptı.
Bu iki argümanı gördüğümde aklıma efsane Aristo mantığı geliyor. Hani şu biber acı; hayatta acı ise hayat biberdir. Galiba bu cümlede “Bilim odağında eğitimin desteklenmesini” hiç görmüyoruz. Hatta en büyük sermayenin insan olduğu vurgusu var ya.... Yıllar önce şöyle bir yazım vardı “Biz ayrı kapıların insanıyız.” Bu yazımda şunu anlatmıştım: Eskiden Müslüman iş adamları vardı, şimdi muhafazakar. Eskiden çalışanı ile paylaşan iş adamları vardı, şimdi çalışanı ile aynı kapıdan bile girmeyi kendine yediremeyenler var.
Halka açık şirketlerin bilançolarına bakıyorum. Muhafazakar değerlere sahip iş adamlarının şirketlerinde kişi başına ücretler o kadar düşük ki... Önce şu çalışanlarınızın maaşlarına bakın ve karşılığında da kendi yaşadığınız lükse.
Ali Koç 4 hususa dikkat çekti:
- Güvenilir ve adil bir hukuk sistemi
- Uluslararası standartlarda bir demokrasi
- Nitelikli işgücü
- Ve son olarak Ar-Ge, inovasyon, girişimcilik ve katma değeri teşvik eden bir ekosistem
Sözü olan var mı?