Gelişmekte olan ülkelerde sermaye ihtiyacı çok yüksektir. Ekonomi yönetiminin en önemli icraatı kıt sermayeyi verimli kullanma becerisi olmalıdır.
Özel sektör genellikle ülkenin yatırım ve büyüme lokomotifidir. Gelişme aşamasında olduğundan yatırımlar nedeniyle yüksek oranda sermaye ihtiyacı duyar.
Devlet ise altyapı yatırımları gibi verimliliği ve toplumsal refahı artırıcı yatırımlarda bulunmak zorundadır. Ayrıca savunma, eğitim, adalet gibi kamusal hizmetlerin icrasını gerçekleştirmek için de harcama yapmak zorundadır.
Kilit soru şudur:
Kıt sermayenin ne kadarını devlet, ne kadarını özel sektör kullanacaktır? Veya bu soruyu bir başka açıdan soralım: Zaten az olan sermayeyi devlet kullandığında refah ne kadar artıyor; özel sektör kullandığında ekonomi ne kadar gelişiyor?
Maliye politikasında şu nokta gözetilir: Özel sektörün verimsiz alanlara yönelen akışı yüksek vergilerle önlenmeye çalışılır. Buna karşılık verimli alanlara daha çok sermayenin gitmesi de teşvik edilir.
Devlet ise, asli hizmetlerini kıt sermaye şartları içinde gerçekleştirir ve özel sektörün gerisine düşen verimsiz yatırımlardan kaçınır. Böylece toplam sermaye verimliliği artırılmaya çalışılır.
Şimdi tablolardan Türkiye’deki devlet-özel sektör ilişkisine bakalım:
2010-2017 arasında ülkemizde genel fiyat düzeyi %75,0 artıyor. Aynı dönemde devletin (Merkezi Yönetim Bütçe) gelirleri ise %148 artıyor. Aynı dönemde devletin faiz dışı harcamaları da tam %152 artışla, 246 milyar liradan 621 milyar liraya yükseliyor.
Eğer devletimiz ekonomide enflasyon dışında ekstra büyümeseydi, bütçeden 621 milyar lira yerine 430 milyar lira faiz dışı harcama ile yetinecekti. Yani bu sürede enflasyon haricinde devletimiz yılda 191 milyar lira fazladan para almış oldu.
Şimdi hemen devletin ekonomik büyümeden de pay almasını söyleyeceğiz. İşte burada devreye GSYH revizyonları çıkıyor.
Son revizyon öncesi 2010 yılında GSYH’nın %22,4’ünü faiz dışında harcayan devlet, 2015 yılında payını %23,2’ye çıkartıyor. Yani büyümenin dışında da 5 yılda harcamasını artırıyor. Aynı hesap devam etseydi 2017’de devletin GSYH’ya göre harcama oranı yüzde 22,4’den 24,0’e çıkmış olacaktı.
Eğer GSYH hiç revize edilmeseydi ne olacaktı? (1987 bazlı GSYH) 2003 yılında devletin faiz dışı harcama oranı %23,0 iken, bu oran 2017 yılında yaklaşık olarak %31,5’e yükselmiş oluyordu. Veya daha net söyleyelim: Devlet idaresi ve yatırımlar için ekonomik büyümeden aynı payı alarak hesapladığımızda, devletimiz idaresi için 2017 yılında 621 milyar lira yerine 453 milyar lira harcama yapmamız gerekiyordu.
Devlet idaresinde yıllık fazladan yaptığımız harcama büyüme ve enflasyon haricinde yıllık 168 milyar liraya ulaştı.
Soru1: Bu harcama artışına rağmen hala “para yok” diye köprü ve otoyollar gibi, şehir hastaneleri gibi vs vs kamu yatırımlarının özel sektöre devredilmesini nasıl izah edeceğiz?
Soru2: Bugün özel sektörün makine-teçhizat gibi fabrika yatırımları yerine siyasetin sunduğu yeni yatırım projeleri ne kadar faydalı olacaktır?
Soru3: Özel sektörün üretim süreçlerinden alınan vergilerle siyasetin dağıttığı bayram ikramiyeleri gibi harcamalar ülkeyi ne kadar kalkındıracaktır?
Karar sizindir...