Yine seçim tarihi yaklaştı.
Yine ekonomiden vuruyorlar.
Yine beka sorunumuz baş gösterdi.
24 Haziran seçimlerinde kurları yukarı çektiler; ama başaramadılar.
Bu sefer doğrudan soframıza saldırdılar. Soğan ateş pahası, patates lüks, patlıcan zaten kuyumcuda satılma noktasına geldi.
Ama yine başaramayacaklar.
Kasım ayında soğan stokçuları basılarak 30-40 tonluk depocular ifşa edildi. Şimdi depolarda soğan kalmadı ama olsun...
Önceki gün 5 ilde ‘hal’lere baskın yapıldı. Fahiş fiyatlar tespit edildi ve gerekli işlemler yapıldı. Daha kısa süre önce de marketler basılıyor, raflardaki fiyatlar kontrol ediliyordu.
Dövize bağlı olmayan ürünlere zam yapanlar için “Alo fahiş fiyat hattı” kuruldu.
Ama yine de gıda enflasyonu aylık yüzde 6,0’yı geçti.
***
Bir de bankalar var tabii. Onlar da paranın üzerine yatıyorlar.
Para topluyorlar ama kredi vermiyorlar.
Ekonomiyi kilitleme peşindeler.
Aslında ortada bir birliktelik var. El birliği etmişçesine ekonomiden saldırıyorlar. Ülkenin yatırım fırsatlarını bloke ediyorlar.
İçeride de işbirlikçileri var.
Özel mülkiyeti ortadan kaldırıcı söylemler yayıyorlar. Yatırımcının ülkeden kaçması için ne gerekiyorsa yapıyorlar.
24 Haziran öncesi de faiz ısrarı ile ekonomiyi kilitlemişlerdi. Artan kurlar, artırılamayan faizler ve yine artan kurlar.
Lobi oluşturmuşlardı.
Londra’da bizi dinlemeyip illa Mehmet Şimşek’i göndermek zorunda kalmıştık.
Bu sefer olmayacak.
Bu sefer bir kaç aya kalmaz uçmaya başlayacağız.
Bakın Bankalar Birliği çok umutlu. Kamu Bankaları bu işi halledecek.
Bir de TOBB.
Onlar da yine ellerini taşın altına koyarak 2,5 milyon istihdam sağlayacaklar. Gerçi o ek istihdamların parası İŞSİZLİK FONUNDAN ödeniyor olsa da önemli değil.
İşsiz kalıp fondan para alacağına, işin olsun paranı al.
Sahi... İŞ-KUR kaç kişiye maaş ödüyor?
***
Neyse bugün konumuz bankalar.
Dün dedim ya; ülkemizde yeni bir bankacılık türü oluştu: KULUÇKA BANKACILIĞI
Paranın üstüne yatan bankalara veriliyor bu isim.
Kim mi veriyor?
Ben veriyorum, yetmez mi?
Bakın yine ben aşağıda bir grafik oluşturdum.
2007-2018 arası bankaların topladığı mevduatlar ve verdikleri krediler. Bir de kredi/mevduat oranı var.
2012 yılına kadar bankaların mevduatları kredilerden fazlaymış. Sonrasında krediler daha çok oldu. Yani bankalar kaynaklarından çok kaynak kullandırmışlar.
Şu anda da oran %108,6
Bu oran 10 Ağustos 2018 tarihinde %120,67 ile zirveye çıkmıştı. Şimdi düşüyor...
Kısaca bankalar “açık pozisyonu” kapatıyor diyeceğimiz duruma geliyor.
10 ağustos 2018’de 2 trilyon 522 milyar TL olan krediler şimdi (01 Şubat 2019) 2 trilyon 281 milyar TL. Kısaca krediler 241 milyar TL daralmış. Ama bu daralmanın 163 milyar lirası yabancı para (YP) kredilerinden.
Hatırlarsanız 2018 yılı ikinci yarısında 467 milyar dolar olan dış borç, 447 milyar dolara düşmüştü. Yani yaklaşık 20 milyar dolar dış borç ödenmişti.
Kredilerin 240 milyar lira daraldığı bu dönemde ise mevduatlar 11 milyar lira artmış gözüküyor.
Şimdi grafiğe yeniden bakın.
2008-09 küresel krizinde de benzeri olmuş. Eklim 2008’de 298 milyar lira olan krediler, Mart 2009’a kadar artmamış. Oysa aynı dönemde mevduatlar 66 milyar (yüzde 17) artışla bankaları para üstüne yatırmış oldu.
2008-09 küresel krizinde yüzde 78,7 olan mevduat/kredi oranı yüzde 66,6’ya kadar düşüyor. Bu sefer de yüzde 120,7 olan oran yüzde 108,6’ya geriliyor.
Ama bir farkla...
Önceki krizde kredi oranı çok daha düşüktü; şimdi ise mevduattan bile fazla.
SONUÇ: Resmi açıklamalara baktığımızda biz hiç hata yapmıyor, bütün hatalar dış güçler-şer güçler gibi sanal bir varlığa yükleniliyor. Verilere bakmayan, işi kahve köşesinde değerlendirenler de buna inanıyor.
Yine açıklamalara baktığımızda “PİYASA” diye bir kavramın artık kabul edilmediğini görüyoruz. Arz-talep ilişkisi vs hiç para etmiyor.
Telefonlarla, yüz yüze telkinlerle oluşan oranlar ve fiyatlar söz konusu. Emre uymayana maliye mi uğrar bilemiyoruz.
Ama emir-komuta sisteminde bile hala sanal suçlu üretmek için akılsız-temelsiz ön suçlamalar aldı başını gidiyor.
Hadi hayırlısı.