Meselemiz Kanal İstanbul...
Öyle işsizlik, fakirlik vs ile pek derdimiz yok. Millet aç ve yoksul olabilir ama TÜİK o işleri halleder. Biz asıl işimize, yani Kanal İstanbul’a bakalım.
Deprem kapıdaymış, depremde en fazla köprüler zarar görür ve 8 milyon insan bir adacıkta sıkışırmış vs dert değil. Hatta zor günlerdeki zorunlu geçişi de Hazine garantisine bağlarsak gelecek parayı ne sen sor ne ben söyleyeyim.
Su kaynakları zarar görecek diyor ÇED ama olsun. Aynı ÇED Melen Barajı’nı adres gösteriyor. Sonra mı? Sayın Çevre Bakanı Murat Kurum “Su kaynakları zarar görmüyor” deyince akan sular bile duruyor ve birden tertemiz su kaynakları ile boğuluyoruz.
Hem maliyet-kar oranı bu kadar yüksek başka proje mi var? Yıllık gelir projeksiyonu 8 milyar dolardan başladı ama son olarak Ulaştırma Bakanı Sayın M. Cahit Turhan 1 milyar dolara kadar indi. Ama yine Bakanımızın hesabı ile 20 yılda 60 milyar dolar gelecek...
20 yıllık hesapta 2035 çok önemli. O yıllarda kanaldan 50 bin gemi geçecek ve gemi başına 100 bin dolar ödeme alacağız ve de yıllık 5 milyar dolar kazanacağız.
Kısaca havadaki kuşlardan çok para kazanacağız... Biz tel örgüyü hele bir çekelim. Geçecek koyun bulunur elbette.
***
Dün örnek verdim:
İstanbul-İzmir otoyolu ve Osmangazi Köprüsünde ihale aşamasında 6 ila 7 milyar dolar arası maliyet çıkarttılar. İhale aşamasında kur 1,5 lira düzeyindeydi. Yani TL bazında maksimum 11 milyar lira deniliyordu.
Bütün ödemeler 2018’de yapılsa enflasyon artışı yüzde 120 ama siz onu da 150 deyin. Yani maliyet TL bazında en fazla 27,5 milyar liraya çıkar. Hadi siz buna bir de malzemenin ve Londra danışmanlık hizmetinin (Tahkimden gelen) dövizli giderini ekleyin, maliyet en kaba fiyatla 30 milyar lirayı geçmez.
Böylece dolar bazında yapım 6-7 milyar dolardan kur artışı etkisi ile en azından 5-6 milyar dolara düşer diye beklerdik. Düşünsenize Londra tahkimli köprü ve yol yapılıyor diye Türk işçilerine dolar bazında maaş verilecek değildi ya...
Ama proje bitince kurdele kesilirken Sayın Cumhurbaşkanı MALİYET 11 milyar dolar dedi.
***
Aslında benzer öngörüler diğer bütün projelerde de var. Havalimanında 90 metre yerine 60 metre yükseklik yeterli görüldü. Maliyet düşüşleri şartnamede olmamasına rağmen yapımcı şirketlerin kira ödeme sorununa mâni olamadı. Yani bütçeye gelecek Yeni Havalimanı kira ödemesi hala gelemedi mesela. Muhtemelen karayolunu tercih etmiştir o para...
Şehir hastanelerine ne demeli... Zararına da olsa Vatandaşımızın hizmetine sunarız. İyi ama yapımcı şirketler Hazine garantisi üzerinden hasta gelse de hoş, gelmese de hoş. Daha 4 hastanenin açığı önceki yıl 3,7 milyar lira tuttu.
Sayı arttıkça açıkta öyle artıyor ki, bu yıl sağlık bakanlığı bütçesi ekstralaştı mesela.
***
Aslında hesap işini en iyi gösteren 2023 hedefleridir.
500 milyar dolar ihracat.
2 trilyon dolar GSYH
25 bin dolar kişi başına gelir.
Hayaller Paris ama gerçekler ...
2023’e kaldı 3.
İhracat TL’nin onca değer kaybı ve daralan iç talebe rağmen anca 10 milyar dolar artabilmiş. 2012’de 152 milyar dolar, aradan 7 yıl geçsin ve 2019’da 182 milyar dolara ancak çıksın.
Kişi başına geliri zaten bıraktık. Ülke gelirini de kağıt üzerinde onca artırmamız rağmen bir türlü 1 trilyon dolar sınırını aşamadık. Hatta reel kişi başına gelir, bırakın 2023 hedeflerini 2003 aldığımız noktaya gelmek üzere.
***
Şimdi bir bakalım ve öngörüsü çok yüksek yatırımların getiri-maliyet analizlerini yapalım. Sizce yanlış hesaplar yeniden ele alınıp hatalar kabullenilip doğru yol bulunuyor mu?
Doğrulanmadığı gibi, içleri dini ve milli söylemle doldurulup yanlış hesapta ısrara devam ediliyor. İnanmayanlar faizin kamu bankasından olanının helal hale gelmesine baksın. Yetmez mi?