Seçimden önce “Ben olduğum sürece bu faiz düşecektir “ dedikten sonra seçim sonrası neden tam tersi bir yola girildi?
Seçimden önce “bakın faiz de düşecektir enflasyon da düşecektir” sözleri neden seçimden sonra birden unutuldu?
Sahi Nureddin Nebati ile yürütülen ekonomi anlayışında neden birden tam tersi yola sapıldı?
Aslında hepimiz biliyoruz...
Aslında herkes biliyor...
Dövizin bittiğini ve ülkemizin dövize ihtiyacının had safhaya çıktığını ve de bu nedenle ekonomik anlayışta bu büyük değişimin yaşandığını biliyoruz.
Yeni ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı’nın kapı kapı döviz aradığını da görüyoruz.
Durum net ve ortada.
Seçime giderken Putin’in olağanüstü desteği ile son ayları geçirdiğimizi ve artık taşıma suyla bu işlerin gitmediğini yaşayarak öğrenmiş olduk.
Negatif faizle tüketimin çılgınca patladığı ve ithalat ile cari açığın 5-10 kat arttığını hep beraber yaşadık.
Kısaca 80 öncesi rahmetli Süleyman Demirel’in deyimi ile “70 sente muhtaç” hale geldiğimizi maalesef para arayışlarından görüyoruz.
***
Burada dikkat ederseniz yurt içi durumu izah etmiyorum.
Dış ilişkiler üzerinden dış politikaya ait söylemlere gitmek durumundayız. Çünkü şu sıralar sessiz sedasız TBMM’den İsveç’in NATO üyeliği görüşülme durumunda.
Tam da İsrail’in ne kadar terör ülkesi olduğunu dile getirdiğimiz günlerde.
Bakın aslında bu tezatları yazmayacağım. Bir çokları hala Dünya’da oyun kurduğumuzu vs sanıyor olabilir. Bırakayım en azından onlar hayalleri ile yaşamaya devam etsinler.
Lakin bir gerçek var ki, ekonomisi güçlü olmayan liderlerin söylemleri ne kadar güçlü olursa olsun bir tesir etmiyor.
Tıpkı Türkiye gibi.
Hatta ve hatta bugün söylediklerinizin yarın tam tersini yapmak durumunda kalmak bile ülke talihi haline dönüşebiliyor. Bu nedenle pek tutarlı olmayan durumlar da yaşanabiliyor. Tıpkı İsveç olayında olduğu gibi.
***
Yıllardır ekonomi için asıl bu nedenle güçlü ülke olmak için çabalayıp duran geniş bir uzman kitle var.
Ülkemizin saygın iktisatçıları tam da bu durumlara düşmemek için yıllardır uyarı üzerine uyarı yapıp durular.
Lakin bizleri de yıllardır -durduk yere neden felaket tellallığı yapıyorsunuz veya dış güçlerin sömürü uzantıları gibi suçlamalarla itham etmişlerdir.
Bugün ekonomisi güçlü bir Türkiye’nin söyleyeceği sözlerin şiddeti çok daha hafif olabilirdi ama etkisi çok daha güçlü çıkardır. Oysa tam tersi durumları yaşıyoruz.
Şiddetli sözler ama etkisiz cümleler.
İsrail Filistin konusunda bu soykırımı yaparken güçlü bir Türkiye olsaydı bu kadar rahat hareket edebilir miydi? Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan sarfettiği onca ağır cümlelerin altını bomboş bırakmak zorunda olur muydu?
Ne büyükelçi çektik ne de ekonomik bir adım atabildik. Sadece sözlerde kalan iç siyasete alet olmuş bir politik hamle...
***
Sadece laf ile bu işler olsaydı eminim üzerimize su döken olamazdı... Ama iç politikada geçerli olan argümanlar dış politikada geçerli olmuyormuş.
Güçlü bir Türkiye için hep beraber çalışmak zorundayız. Umarım bu gerçeği anlamışızdır.