Faturayı ödemeye hazır mısınız?

İbrahim Kahveci

Seçimden sonra “Rasyonel Politikalara” geri döndük.

Yüzde 30 seviyelerinde seyreden tüketici kredileri şu sıralar yüzde 60 sınırlarında geziyor. Ticari krediler ise yüzde 50 sınırının üzerine çıkmış durumda. Lakin ticari kredilerin yüzde 15 bandından buraya geldiğini unutmayalım.

Rasyonel politika ne demek?

Bizdeki anlamı şu: Enflasyon ile faiz arasındaki ilişkinin kurulması demek...

Temmuz ayının ilk günü “Faturayı kim ödeyecek?” başlıklı yazımda da bu işin “Yerel Seçimlere” kadar kademeli gideceğini belirtmiştim. Hani “seçimden önce zam yapacak enayi miyim” siyasetine “seçimden önce reel faize geçecek kadar ...” diyebiliriz.

Reel faiz nedir?

Enflasyonun üzerindeki faiz oranıdır.

Olayı şöyle izah edelim: Duruma göre yüzde 50 faiz aslında yüzde 10 faizden daha düşüktür. Eğer enflasyon yüzde 60 ise yüzde 50 faiz negatif faizdir ve düşüktür. Ama enflasyon yüzde 7 ise yüzde 10 faiz yüksektir ve reeldir. O nedenle faizler reel çıkmadan gerçek ekonomik tablo ile yüzleşmeyeceğiz.

Şimdilik sadece durumu hafifletiyoruz.

Mesela perakende satış hacmi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,8 artış yaşamış ise hala rasyonel politik seviyeye gelemedik demektir.

Rasyonel politika gelirin kadar tüketmeyi hedefliyor. Veya kredili tüketimi rasyonelleştirmeyi amaçlıyor.

Demiştik ya... Tam rasyonel politikayı muhtemelen yerel seçimlerden sonra göreceğiz.

***

Daha önce rasyonel politikayı son tarihlerde Berat Albayrak uygulamıştı. Haziran 2018 seçimlerinden sonra MB faizleri rasyonel seviyeye yükseltilmiş ve “Kemer Sıkma Politikasına” geçilmişti.

Orada ne olmuştu?

Altta grafikte durumu görüyorsunuz.

Mart 2018-Mart 2020 döneminde 3 milyon 070 bin lise ve lise altı eğitimli işini kaybetmişti. (daha önceki yazımda bu tarihi Şubat 2018-Şubat 2020 alıyor ve rakamı 2 milyon 252 bin buluyordum ama doğrusu mart ayından almaktı)

Bunun anlamı şu: Kemer sıkma politikalarında faturayı alt eğitim grubu ödüyor.

Çünkü Türkiye bilime karşı bir yönetim anlayışında ekonomisini sürdürüyor ve bu durum katma değerli, kaliteli üretimi engelliyor. Bu nedenle ilk krizde en ağır fatura alt eğitim grubuna çıkıyor.

Yerli-Milli veya beka sorunu gibi söylemler aslında faturanın kime çıkacağını da göstermektedir. Nitekim geçmiş tablolar bunu net olarak ortaya koyuyor.

Burada şunu sorabiliriz. İktidarın söylemlerine en fazla eğilim gösteren kesim neden faturayı da ödüyor ama hala bu söylemlere itibar ediyor?

Sanırım burada hafıza devreye girmektedir. Başka izahı mümkün değil...

***

Son olarak şunu hatırlatalım. Seçimden sonra iktidar değişmezse ne olabilir diye sormuş ve iki seçenek vermiştik.

YIKIM DÖNEMİ: Burada iktidar değişmez ve seçimden önceki irrasyonel (negatif faiz) politikası sürerse bir süre aynı sanal bolluk sürer ama aniden çok büyük bir yıkım süreci yaşayabiliriz demiştik. İyi ki bu politika uygulanmadı, çünkü yıkım süreci işleseydi çok ağır fatura çıkacaktı.

SIKINTI DÖNEMİ: İkinci seçenek ise sıkıntılı dönem olarak ifade ettiğimiz şu an yaşadığımız süreçti. (daha geniş bilgi için seçim öncesi yazılara bakabilirsiniz)

Şimdi şunu ekleyelim: İktidar değişseydi yönetimde güven unsuru ekleneceği için sıkıntı dönemi ve maliyeti daha az olacaktı. Bunu da seçimden önce defalarca dile getirmiş ve kaleme almıştık.

Maalesef ki şu önümüzdeki 2 yıla yakın dönemi sıkıntılı bir süreç içerisinde geçireceğiz. Ama yine ekleyelim ki ülkemizin temel sorunlarına yönelik bir adım atılmadığı için yine günü kurtarma politikaları ile yaşayıp gideceğiz.

Hem kısa vadede hem de orta-uzun vadede fatura ödemeye devam edeceğimiz için gerçekten çok üzgünüm. Keşke bir çaresi olsaydı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (49)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.