Hedefimiz 2023
Milli gelir 2 trilyon dolar
Kişi başına gelir de 25 bin dolar olacaktı.
Ama bugün ülke gelirimiz 700 milyar doların altına, kişi başına gelirimiz de 8 bin doların altına düşüyor.
Şu noktayı da unutmayalım. GSYH hesabında 262 milyar doları revizyonla hanemize yazmıştık. Hatta revizyonlar eski yıllara aynı oranda gitseydi, dolar bazında reel gelir olarak 1998 yılından bile fakir olduğumuz ortaya çıkacaktı.
***
Bir başka hesap ise satın alma gücü paritesi.
2008 yılında 12400 dolar olan kişi başına reel GSYH değeri 2017 yılında 19400 dolara kadar çıkıyor. Ama artık orada da düşüş başlamış.
2019 yılı SGP reel GSYH değeri kişi başına 18500 dolar olmuştur. Son iki yıldır orada da düşüş yaşanıyor.
Kısaca fakirleştikçe fakirleşiyoruz.
***
Şimdi asıl meseleye gelelim.
2020 yılı başında 462 milyar lira olan tüketici kredileri aralık ayı başında 675 milyar liraya yükselmiş durumda.
Tüketici kredileri 11 ayda tam yüzde 46 artış göstermiş.
Tabiri caiz ise bu yıl kredi ile tükettik. Bu tüketim diğer tüketimleri de tetikledi doğal olarak.
Kredili tüketime alışık bir ülke olduk. Yıllarca dış borca dayalı tüketim sayesinde sanal bir refah yaşamış ülkeyiz. Sıkıştığımız an aklımıza kredi-faiz ve tüketim geliyor.
Kargadan başka kuş
Kredili tüketimden başka büyüme bilmiyoruz
Şimdi mesele şu:
Başkanlık sistemi ile zaten 2015 yılında bunalıma girmiş ekonomimiz hepten çöktü. Üstüne üstlük 2020 yılında bir de pandemi eklendi.
Artık geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’lara geldi. Ülkede iş olsa çalışırım mantığındaki işsiz sayısı ise 10 milyon kişi.
Ama biz bu durumdaki ekonomiyi soğutmak zorundayız.
Merkez Bankası yeni Başkanı Naci Ağbal’ın para ve kur politikası toplantısında değindiği nokta önemli: Krediye dayalı tüketimi kısmak durumundayız.
İyi ama zaten gelir yok... Yani gelir dağılımı bozuk olduğundan alt gelir gruplarının zaten bir geliri yok.
Ücretler bile kısa çalışma ödeneği veya ücretsiz izin gibi nedenlerle oldukça düşmüş durumda. Bu rakamlar GSYH hesabında da görülüyor.
O zaman ne olacak? Nasıl olacak bu kemer sıkma?
Kim ne kadar dayanabilecek bu kemer sıkma politikalarına?
***
Çarşamba günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu -PPK faiz kararı için toplanacak. Yerli ekonomistler 150 baz puan faiz artışı bekliyor. Yabancıların da 200 baz puan beklentisi var ama onlar da 150 baz puana razı görülüyor.
Ülkemizin döviz ihtiyacı malum. Berat Albayrak döneminde dövize ilişkin ne var, ne yoksa satılmış.
O zaman şimdi ne olacak?
Ne kadar fazla kemer sıkabileceğiz? Ya da bu kemer sıkmaya toplum nasıl dayanacak?
Zaten fakirleşmiş ve fakirliğe bağlı travmalar yaşayan bir ülke olduk. Acaba yerli-milli söylevler ne kadar karın doyuracak?
Beka meselemiz açlığı ne kadar örtecek?
Kısaca söylevi bol eylemi yetersiz bir yönetim ile toplum bu acı şurubu ne kadar daha içmeye razı olacak?
Zamanla göreceğiz. Ama şunu belirteyim ki, ülke olarak yanlışlar biriktikçe ödediğimiz ve ödeyeceğimiz fatura sürekli kabarıyor.
O zaman hadi hep beraber Kanal İstanbul’u yapalım.
Oradan arsa alanları daha ne kadar bekletebiliriz ki?
Hep beraber eller kazmaya...
Bu fakirliği başka nasıl unutabiliriz? Bari Kanal İstanbul’u yapalım da arsa alanlar rahat etsin. Hem o kanaldan geçecek gemiler para da verecekmiş.
Yoksa peşin parayı görünce gülmeye mi başladınız.