5 Mayıs 25 Mayıs arasında dolar 14,70 liradan 16,40’a geldi. Sadece 20 günde yükseliş oranı %11,5...
Bildiğiniz gibi Kur Korumalı Mevduat (KKM) dedikleri muhteşem buluş doların yükselmemesi üzerine kurulmuştu. Yıllık yüzde 17.0; 3 aylık %4,25 ve aylık yaklaşık %1,4 faize dayalı bir sistem. Bunun üstü bir dolar yükselişi farkını Hazine ve Merkez Bankası ödüyor.
Dolardaki son 1 aylık net artışı KKM faizini düşünce kabaca %10 kabul edelim. KKM hesaplarında 850 milyar lira olduğuna göre yaklaşık 85 milyar lira bir maliyeti yüklendik diyebiliriz. Eğer dolar bundan sonra aylık yüzde 1,4 oranının altında kalırsa bu fatura azalır; yoksa hepimize geçmiş olsun.
Bu akışla giderse bu yılı 500 milyar liralık bir KKM ödemesi ile kapatabiliriz. Hazine ve Merkez Bankası bu parayı bulmak durumunda. Yoksa da para basar ve enflasyon %200-500 gibi bir şeylere gider...
***
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre Merkezi Yönetim Bütçesinde ilk 4 ayda faiz ödemesine 104 milyar lira gitmiş (Güya yıllık hedef 240 milyar TL)
Lakin bu faiz ödemesinde KKM hesaplarına sadece Hazine’den iki ayda ödenen 16,3 milyar lira gösterilmiyor. Bu özel bir ödeme olmuş... Bakın şöyle ifade edeyim: Merkezi yönetim faiz ödemesi uzun yıllar 50 milyar lirada kalmıştı. Lakin bu rakam 2020 yılında 133 milyar ve 2021 yılında da 181 milyar liraya ulaşmıştı.
Şimdi bir başka hikaye daha anlatacağım: 2017 yılı Nisan ayında Başkanlık Sistemi’ne girerken Merkezi Yönetim toplam borç stoku 795 milyar liraydı;
Nisan 2018: 921 milyar liraya
Nisan 2019: 1 trilyon 221 milyar liraya
Nisan 2020: 1 trilyon 576 milyar liraya
Nisan 2021: 1 trilyon 950 milyar liraya
Nisan 2022: 3 trilyon 125 milyar liraya ulaştı.
Sadece son 1 yılda borç stokumuz %60 artış gösterdi. Şimdilik borçlanıyoruz ama zamanla bu borçlanmanın faizlerini de biz ödeyeceğiz.
Durum hiç iç açıcı değil.
ASIL HİKAYE
Enron batmadan önce ABD’nin en büyük ilk 7 şirketinden biriydi. Hisse fiyatı bir anda 80 dolardan 1 dolara düştü ve şirket iflas etti.
Yine Enron batmadan kısa süre önce muhteşem balolar düzenliyordu. Bu balolarda şirketin başarı hikayeleri anlatılıyor ve büyük gelecek hayalleri kuruluyordu.
Ama o da ne? Tam bu sırada Enron yöneticileri ve büyük hissedarlar meğerse yüksek fiyattan hisselerini satıp tabiri caiz ise Enron›dan kaçıyorlardı.
Küçük hissedarlar ve çalışanların battığı şirkette yöneticiler ise müthiş bir sefa içindeydi. Özel uçaklar, özel yatlar, özel konaklama yerleri... ne ararsanız vardı.
Gösteriş bir itibar sağlıyordu.
Bu sayede kredi notları batma aşamasında dahi en yüksek seviyelerdeydi. Hatta siyasi nüfuzlarını kullanarak adeta batışlarını da gizlemişlerdi. Bağımsız denetim firması da bu batışın içinde yer almış ve küçük hissedarları doğru bilgilendirmemişti. Nitekim Arthur Andersen’de Enron sonrası kepenkleri indirmek zorunda kaldı.
Enron batışı aslında bir ders niteliğindedir. Enron hikayesi içi çürüyen şirketin dışının nasıl parlatıldığını anlatır. Bu tür batışlar içerden yaşanır ama dışarıya gösterişin en alası sunulur. O nedenle bir anda batış ile sonuçlanan acı gerçekler ortaya çıktığında herkes şok olur ve bir daha toparlanma imkanı da olamaz.
TÜRKİYE GERÇEĞİ
Bugün ülkemizin yaşadığı durumu 3 aşamada ifade ediyorum.
1- Ekonomik Krizler: Bu kriz 2018-19 yılında yaşanmış ve pandemi dışında tuttuğumuzda özellikle 2021 yılında aşılmıştır.
2- Ekonomik Buhran: Türkiye uzun süreli bir ekonomik buhran yaşıyor. 2014 yılında işsizlik, 2015 yılında da yatırımların durması ile ekonomik buhrana girmiş bir ülkeyiz. Kriz geçmiş olsa bile buhran hala devam ediyor. Yüksek işsizlik, bozulan gelir dağılımı ve artan fakirlik ile bu buhran epey daha sürecek durumdadır.
3- Yapısal Çöküş: En ama en fazla korktuğum durum. Kurumların ve kuralların işlemeyişi, bilimin hor görülmesi ve cahilliğin zirvesi gibi sayamayacağım bir çok unsur yaşıyoruz. Yapısal çöküş içinde görüntüde büyük başarılar yakalanmış gibi sunumlar olabilir; tıpkı dopingli sporcu gibi. Yapısal çöküşün en önemli özelliği içeriden çöküştür.
Enron çöküşü elbette bir şirket olarak iflas etti. Ülkeler bu şekilde iflas etmezler ama çok uzun yıllar bu çöküşün yükünü de kaldıramazlar.
Çöküş nasıl sefa içinde yaşanırsa kurtarılış reçeteleri de benzer şekilde tersine acıdır. Mesela yapısal çöküşte herkes üniversiteli yapılır ve sınavlar bile kolaylaştırılır... Kurtarılış reçetesinde ise ülke ihtiyacına yönelik belirli sayıda kişi ancak üniversite okur ve sınavlar da oldukça zordur.
Bilmem anlatabildim mi? KARAR Sizindir.