Enflasyon-faiz-kur sarmalına girerek dehşet dengesine takılacak mıyız?
Sanırım herkesin kafasındaki soru işareti bu olsa gerek. Enflasyon arttıkça, faiz artıyor. Kur arttıkça zaten enflasyon da artıyor.
Bütün bu sıkıntıların kaynağı, yetersiz kalan üretime karşı aşırı tüketerek ekonomiyi ısındırmamızdan geliyor.
Elbette kur hareketinde siyasi etmenler de oldukça fazla.
Ama şu noktayı yeniden hatırlatmakta fayda var: Faiz-kur dengesi bize sadece nefes aldırıyordu. İlelebet döviz açıklarımızı faiz-kur dengesi ile karşılayamazdık. Nitekim yıllarca üretim - ihracat artışı ile kur dengesini başaramadık.
2016 ortasından bugüne kadar finansal dengelerde Türkiye açık ara negatif ayrıştı. Emsal ülkelerin para birimleri daha 2016 başındaki zirveye ulaşmazken, Türkiye oradaki 3,07 liralık zirveyi artık hayalinde bile göremiyor.
Kur arttı, enflasyon arttı. Enflasyon arttı, faizler arttı. Kısır döngüde geldiğimiz nokta epey yıpratıcı bir seviye. 2,90 civarında olması gereken dolar, bugün 4,90 seviyelerinde. Faizler derseniz bir yılda ikiye katlanmış durumda.
Bu dengeyi hangi şirket kaldırabilir?
İşte tam burada ilginç gelişmeler yaşanıyor. Mesela 2016 ile başlayan Türkiye’nin negatif ayrışma sürecinde, reel sektör öyle çok etkilenmedi. Türkiye siyasilerin kullandığı dille “Dünyayı kıskandıran büyüme” oranları yakaladı. Hatta bir çok iş dünyası temsilcisi ‘olumsuz görüşler-sorunlar’ dile getiren ekonomi uzmanlarını yadırgadı.
Şimdi iş değişti.
Her gün şirket bazında ciddi sorunlar açıklanıyor. Ekonomide ciddi soğuma işaretleri geliyor.
Dış siyaset ise, ekonomiyi etkileme açısından belki de en riskli-gerilimli günlerini yaşıyor. ABD ile F-35 ile süren ve ekonomik yaptırım tehditlerine varan bir belirsizlik dönemi oluştu.
Negatif riskleri hesaba kattığımızda ise, daha 3-5 ay öncesinde yaprak kımıldasa yükselen doların şimdilerde daha sakin bir seyri var.
Bütün piyasanın nerede ise 0,75-100 baz puan faiz artırımı beklentisine rağmen, Merkez faiz artırımına gitmeyerek büyük sürpriz yaptı. Piyasalar açısından hiç hoş karşılanmayan bu sürpriz ile dolar bir anda 4,75 seviyesinden 4,93’ün üzerine çıktı.
Sonrasında ise, Trump’ın akıl almaz yaptırım twiti bile dolara rekor kırdırmadı.
İşte bu süreci bir haftadır işlemeye çalışıyorum.
Benim için hayati öneme sahip temmuz ayı ithalat verisini dün sayın bakan açıkladı. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan temmuz ayı ithalatının yüzde 6,4 düşerek 20,1 milyar dolar olduğunu söyledi.
İhracatta ise TİM 14,1 milyar doları yakaladığımızı yine dün açıkladı. İhracatın/ithalatı karşılama oranı bu sayede yüzde 70’in üzerine çıkıyor.
***
Sayın Bakan’ın açıkladığı Temmuz ithalatında henüz ‘altın’ kalemini bilmiyoruz. Mesela geçen yıl 2,7 milyar dolar altın ithalatı vardı. Eğer ithalat düşüşü altın ithalatından geliyorsa pek önemi olmayacak. Yok, altın ve enerji düştüğünde ithalattaki gerileme yüzde 10’un üzerinde ise dikkate alınır bir durgunluk demektir. Benim altın ve enerji dışında ithalatta beklediğim düşüş oranı yüzde 20’ler...Bugün göreceğiz inşallah.
Şimdi denge noktasına biraz daha yakından bakalım mı?
İç talep sakinleşir ve ithalat artışı, enerji dışında düşüşünü sürdürse; buna karşılık yine dün açıklandığı gibi ihracatın iç satışların zorlanması ile artışa geçmesi, yeni bir ihracat/ithalat dengesi oluşturacaktır.
İç talep sakinleşir mi? Zaten otomotiv olmak üzere gelen veriler ve Merkez Bankası ısrarla buraya vurgu yapıyor.
İhracat artar mı? Zaten artan ihracatın, iç talebin azalması ile artışı daha da öne çıkabilir.
Bunların üzerine bir de turizm gelirlerini hesaba katmamız gerekiyor. Bu yılın tamamında turizmden 40 milyar dolara yakın bir gelir elde edebiliriz.
Şimdi dengeyi yeniden yazalım: yüzde 70’in üzerinden bir ihracatın ithalatı karşılama oranı oluşur ise. Bunun yanına da 40 milyar dolara yakın bir turizm geliri eklendiğinde, kurlarda reel bir dengeleme hareketi zaten oluşmaya başlamış demektir.
Zaten çok açık ara yükseklerde seyreden doların (ya da dövizin) yeni bir yükseliş için çok fazla ekonomik nedenini göremiyorum. Keza aynı şekilde faizler de iç durgunluğun yeni talep oluşturması beklenmemeli.
İşte bu nedenler eşliğinde ciddi risklere rağmen doların direnişini izliyoruz. Ya da, TL’nin...