Ve maalesef beklediğim bütün yıkımları yaşıyoruz. İki şey çökecek demiştim:
1-Devlet
2- İnanç dünyamız
Bugün ikisi de büyük yara almış durumda.
Ortalıkta din adına oluşan atmosferi bir soluyun derim. Devletin kurumsal işleyişindeki çöküşten hiç bahsetmiyorum.
Kaybettiğimiz değerler o kadar yüksek ki... Hasan Basri Akdemir ile TV5’te “Ekonomi ve Ötesi” adlı programı yapıyoruz. Bu programlarda nerede ise bir yıldan uzun süredir bir şeyi sürekli tekrar ediyorum:
“Ülkeyi yöneten siyaset ne yapıyorsa, söyleminde tam tersini açıklıyor.”
Yönetim ‘doğu’ diyorsa siz anlayın ki ‘batı’. Yönetim ‘beyaz’ diyorsa siz anlayın ki ‘siyah’.
Yani perdenin arkasında her ne yaşanıyorsa perdenin önünde tam tersi söyleniyor. Hatta Türkiye’nin gerçek durumunu anlamak istiyorsanız sözlerin tam tersini alın ve olanı anlayın.
Dün Deva Partisini ziyaret eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şu cümleleri kullandı: “Mümin alçak gönüllüdür. Mümin kul hakkı yemez. Mümin bu ülkede yatağa aç giren çocuklar varsa sarayda oturmaz. Bir insanın söylemi ile eyleminin örtüşmesi gerekiyor. Söylemi farklı, yaşam tarzı farklı ise orada RİYA vardır, ikiyüzlülük vardır.”
***
Ülkemiz maalesef varlık içinde yokluk çekiyor.
Yönetimde liyakat gittikten sonra sorunlar arttıkça artıyor. Yapısal bozulma henüz sahneye çıkmadı bile.
Bütün mesele “toparlayabilecek miyiz?” sorusunda yatıyor.
Mesele sadece ekonomi değil; sadece devlet de değil. Toplumsal olarak fay hatlarımız o kadar gerildi ki; asıl bunu toparlayabilecek miyiz?
***
Kaybettiğimiz değerlerin maddi kısmından biraz da bahsetmek istiyorum.
Bir dönem dünyanın en değerli şirketler sıralamasına bile girecek noktadaydık. Bugün bazı şirketlerimizin değer kaybına bakalım: Akbank’ın değeri şu an itibari ile 3,5 milyar $ ediyor. Oysa 2010 yılında bu değer 25 milyar dolardı. Garanti Bankası ise 22 milyar dolardan 3,7 milyar dolara eridi. İş Bankası ise 19 milyar dolardan 3,2 milyar dolara geriledi.
Ortada çok ciddi değer kayıplarının yaşandığı bellidir. Bir zamanlar bu bankalarımızın 1/3 büyüklüğündekileri bu fiyatların üzerine satabiliyorduk.
Aslında değerlerimizi yitirirken bunun sadece maddi olmadığını ifade etmeye çalışıyorum. Maddi ve manevi olarak değer kaybediyoruz.
Maddi değerler belki bir noktada yerine konulabilir elbette; ama ya manevi değerlerimiz?
Ülkede kamunun lüks ve itibarlı hayatı ile Milletin yoksulluğu hiç bu kadar ayyuka çıkmış mıydı?
Makam araçları, özel odaları, lüks donanımlar...
Milletin bağrından çıktıktan sonra Millet ile bu kadar ayrı düşmek gerçekten izaha muhtaç bir durum.
Söylemlerin dini motifler içermesi ile “yoksulluğa sabrın dini bir unsur olması” nasıl dile getirilebilir?
Çok acı dönemler yaşıyoruz.
Bu sorun bireysel bir tarz değildir. Kamunun Milletten kopuşunun göstergesidir. Ama Millet buna rağmen hala umutla bir paket çay kapma yarışındayken, kredi vermeye devam ediyor.
Sahi, Milletin verdiği kredinin vadesi ve faizi yok mu?
Umarım bunu da aklımızdan çıkartmayız.