Maalesef ekonomik modelimizi yeterli düzeyde tartışamıyoruz. Bildiğiniz gibi halen 2001 krizi üzerine IMF rehberliğinde yazılmış ekonomik modeli uygulamaya devam ediyoruz. (Bu konuyu çok defa işledim)
Bu model dış açığı artırıcı etkiler barındırıyor.
Denge unsuru olarak ise sıkı bütçe yönetimi gerekiyor.
Yüksek cari açık.
Düşük bütçe açığı.
Denge bu şekilde sağlanıyor.
Cari açık demek, ürettiğimizden daha fazlasını tüketiyoruz demek. Peki, neyi tüketiyoruz? Yani büyük bir yatırım hamlesi içine girdiğimizden mi dış açığımız yüksek? Yoksa, enerji açığından mı cari açık veriyoruz?
Önce ikinci şıktan bakalım: Eskiden de enerji ithalatımız görece yüksekti. Yüksek enerji faturasını bacasız sanayi olan turizm ile dengeliyorduk. Bu nedenle cari açığımız 3-5 milyar doları pek geçmezdi.
Peki, yatırım hamlesi mi?
Sahi siz söyleyin: Türkiye üretim alanında ciddi bir yatırım hamlesi içinde olsaydı 3-5 yıllık cari açık, yerini hemen cari fazlaya bırakmaz mıydı? O fabrikalar üretime geçmez miydi?
Yaklaşık 2003’den bu yana inanılmaz bir cari açıkla devam ediyoruz. Birikimli açık 600 milyar dolara yaklaştı bile.
Nerede duracağını da kimse bilmiyor.
BÜTÇE AÇIĞI
Bütçe verileri açıklandığında bütün gözler açık rakamında oluyor.
Cari açığa verdiğimiz ehemmiyeti keşke biraz daha artırsaydık. Ve böylece yabancı sermaye bağımlığı ve ardından gelen örtülü siyasi bağımlılık gibi bir çok noktayı tartışabilirdik.
Ama olmuyor...
Cari açık - dış bağımlılık ilişkisini bir türlü ele alamıyoruz: 800milyar dolarlık bir ekonomide 600 milyar dolarlık cari açığın oluşturacağı siyasi etkileri dile bile getiremiyoruz. Dilimizde yerli-milli diyoruz ama dış açığımız bir türlü azalmıyor.
Aslında cari açık modeli ile süren ekonomide yabancıların desteği ile yola devam ediyoruz. Yatırımlarımız betondan ibaret. Üretim süreçlerimizi 2011 sonrası nihayet 2017’de birazcık kıpırdattık. Onu da yüzde 80 kapasite kullanımı ile sağlayabildik.
MODELİ YENİDEN ELE ALMALI
Türkiye orta yaş fırsat ülkesi.
Yaşlı nüfus hızla artsa da henüz oranlar oldukça düşük. Çocuk nüfus oranı da azalıyor. Her yer dinamik orta yaş özelliği taşıyor.
Bizim bugün kamu yatırımlarını artırmamız gerekiyor. Kamusal malları ve hizmetleri kamu kaynakları ile gerçekleştirip, oldukça uygun fiyatlara toplumun hizmetine sunmamız gerekiyor.
Yolları-köprüleri-hastaneleri-havalimanlarını vs kamu mallarını kamu kaynakları ile hayata geçirmemiz gerekiyor. İşte bu nedenle de cari açık modeli yerine, yatırıma dayalı bütçe açığı modelini tartışmamız gerekiyor.
Bakın “devlet işletmeci olmaz dedik” ama devlet özel mal işletiyor. Bunun yerine kamusal mal niteliği taşıyan yol-köprü gibi yerleri özel sektöre devrediyoruz. İşte bunun önüne geçmemiz gerekiyor. Kamusal mal ihtiyaçlarını en kısa sürede tamamlamamız gerekiyor.
Geçen hafta Arçelik-Beko markasının küresel yolculuğunu konuştuk. Beko bir dünya markası haline geliyor. İyi ama fabrikalar nerde? Eskişehir-Ankara mesela. Orada üretilen çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi nasıl limana getirilecek?
İnanın iç Anadolu Bölgesi’nden bir malı limana taşımak ve ihraç etmeye kalkmak resmen deliliktir. Bu kadar yüksek ulaşım maliyeti ile, yol-köprü ücreti ile bize verilen mesaj “İçerde kalın-küçük kalın” mesajıdır.
Keşke aklı selim bazı konuları konuşup tartışabilseydik.
Keşke yüksek cari açık modeli ile dış siyasi bağımlılık çıkmazından çıkışın yollarını arayabilseydik.
Her şeyin tersini söyleyerek daha nereye kadar gidebiliriz ki?