Yeni ekonomi programı bir dengelenme üzerine kuruldu. Programa göre yaklaşık 3 yıla yakın bir süre potansiyel büyümenin gerisinde kalacağız.
Gerçi program küçülme öngörmüyor ama piyasa verileri ciddi bir küçülme işareti veriyor. Kısaca dengelenme adı altında üç kayıp yılımız olacak.
Daha az tüketeceğiz,
daha çok işsiz kalacağız,
daha az büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz.
Bunları hangi dönemde yaşıyoruz? Yani devresel dönemlere baktığımızda neredeyiz ve ne yapıyoruz? Kısaca bakalım:
Rahmetli Turgut Özal bu toplumu makus kısır döngüsünden çıkarttı. Yüzde 10 vergi oranı ile yüzde 25 kamu yatırım oranı sağladı. Eğitim gibi, sanayi gibi büyük bir değişimin altyapısını gerçekleştirdi. O günlere kadar az gelişmiş bir toplum özelliği olarak eğitimsiz ve hızlı nüfus artışına dayalı bir toplum görüntüsündeydik.
80’lerde kentleşme oranı yüzde 7’leri aşarken, büyük altyapı ve eğitim yatırımları yüzde 25 kamu yatırım oranı sayesinde gerçekleşti. Yoksa bu kadar hızlı değişim gösteren bir toplumun ihtiyacını gelişmiş ülkeler bile zor karşılardı.
Artan kentleşme, artan eğitim ve dışa açılan Türkiye’de önce nüfus artışı yavaşladı. İnsanlar daha çok çocuk sahibi olmayı bir varlık görmek yerine, daha çok eğitimi ve çalışmayı bir varlık olarak görmeye başladılar.
1985 yılında yüzde 7,7 olan kentleşme oranının 2015-16-17 yıllarında yüzde 1,7-1,5 aralığında olduğunu gördüğümüzde sanırım ne demek istediğimiz daha net anlaşılır. Kamu altyapı yatırım ihtiyacının ne kadar azaldığını da anlamış olabiliriz.
Artık nüfus nerede ise artmıyor. Yeni okullara, yeni yollara, yeni caddelere daha az ihtiyaç duyuluyor.
Ülkemizde yaşlı nüfus oranı şu sıralar hızla artsa da , hala çok gerilerdeyiz. 1985 yılında nüfusun yüzde 37,5’i 0-14 yaş gurubundan oluşurken, bu oran 2017 yılında yüzde 23,6’ya geriledi.
Asıl veri çalışma çağındaki nüfus: 1985 yılında çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş) oranımız yüzde 58,1’de iken, bu oran 2017 yılında yüzde 67,9’a yükselmiş durumda.
Kısaca “Orta Yaş Fırsat” ülkesiyiz. Ve bu yıllar son yıllarımız.
Çok tekrar ediyorum ama yine usanmadan tekrar edeceğim: Türkiye olarak bu yıllarımız bir demografik fırsat eşiğidir. Bu yıllarımız çok çalışma ve çok kazanma yıllarımızdır. Erken emeklilik gibi yan gelip yatılacak yıllar asla değildir. Ya da geçmişi de geleceği de satarak gününü gün edecek bir siyasi yapılaşmanın dönemi de olmamalıdır.
AK Parti iktidara geldiği ilk dönemlerde çok büyük reformlar ve projeler vardı. Kamu yönetim reformu başlı başına büyük projeydi mesela. Demokratikleşme paketleri bizi dünyaya açıyordu. Her bakanlık nerede ise bir değişimin adresiydi.
Bugün projelerden çok kampanyalar duyuyoruz. Döviz bozdur kampanyası, enflasyonla mücadele kampanyası vs vs...
Oysa Türkiye için öyle bir fırsat dönemini kaçırıyoruz ki, bilenler için ağlanacak yıllar. Gençliğimizin son evrelerinde, son fırsat döneminde büyüme ve yatırımları durdurmuş bir ülke haline geldik.
Büyük kayıp..
İyi ama bugünlere nasıl geldik?
Malları satarak geldik. Yetmedi aşırı dış borçlanma ile geldik, Yetmedi geleceğimizi hazine garantileri ile satarak geldik. Kısaca ne var ne yoksa sattık. Ve limitleri doldurduk.
Artık dengelenme dönemi adı altında güya dinleniyoruz. İyi ama zaten çalışmadık ki, dinlenelim.
Kafamızı kaldırıp yeni bir ekonomi anlayışı oluşturmamız gerekiyor. Yeni fikirler, yeni ufuklar açmamız gerekiyor. Ülkemiz adına yatırım yapmadan, büyümeden, işsizler ordusunu artırarak geçilecek bir dönemde asla değiliz.
Yarını düşündüğümüzde bugün kaçan fırsatların ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Ülke olarak yüzde 2-3 büyüme oranları bizi önümüzdeki yıllarda yaşlı ve fakir bir toplum olmaya itiyor.
Ya çalışarak kazanacağız
Ya da denge adı altında yaşlanıp fakir kalacağız.
Alternatif oluşturmazsak yarınımız için kaçan fırsatları çocuklarımıza-torunlarımıza nasıl anlatacağız bilemiyorum. Bilen varsa lütfen anlatsın.