Borsa endeksi (BIST-100) 72 bin seviyesinden 110 bin seviyesine kadar yükseldi. Yabancılar ilk yedi ay itibari ile 2 milyar 691 milyon dolar hisse senedi alımı gerçekleştirdi. Böylece cari açığın yüzde 10,4’ünü borsaya gelen yabancı sermaye kapatmış oldu.
Yetti mi?
Mesela borsa başarısını endeks yükselişi ve düşüşü olarak ölçebilir miyiz? Yoksa ülkeye gelen yabancı sermaye girişi olarak mı ölçmemiz gerekiyor?
Bence hiçbiri...
KARAR Gazetesinde bu yılın başında, 02 Ocak günü “Borsanın Altın yılı 2017” manşetini atmıştık. Güven Adalı arkadaşımızın o haberi yayınlandığında, endeks henüz 77 bin seviyelerinde sürünüyordu. Gelen makro veriler ise adeta bitmişlik rakamlarını içeriyordu. İşsizlik oranının yüzde 13,0’lere çıktığı, güven endekslerinin 2009 kriz sonrası en düşük seviyelere gerilediği bir ortamda, “Borsanın Altın Yılı 2017” manşeti cesaret isteyen bir haberdi.
Aslında bu haberimiz bile reel ekonomi ile finansal dengelerin ne kadar ayrışık olduğunu göstermektedir. İşte bu nedenle, endeksin gerilemesi veya yükselmesi tek başına reel bir başarı ifade etmez.
***
Şöyle bir düşünce ile ifade etmeye çalışayım. Kurak geçen bir yaz döneminde yağmur yağmaya başlıyor.
Bütün mesele o yağmurda toprağı suya doyurmaktır.
Yağmurun çok sert yağması ve sel olup taşması, faydayı bırakın tek başına yıkım sebebi bile olabilir. Biz bunu 1993-94’den ve 1999-2000’den çok iyi biliyoruz. Aşırı oynak finansal hareketlerin ardından çok sert yıkımlar gelebilmektedir.
Dedim ya, asıl başarı yağan yağmurda toprağı suya doyurmaktır.
Nedir bu?
Borsada bir hareket ivmesi başladı mı? Sürü psikolojisi oluşmaya başladı mı? Yabancı sermaye akıyor mu? İşte tam bu dönem toprağı suya doyurma zamanı. Yani akan sermayeden reel sektörün ihtiyacını karşılama zamanı geldi demektir.
***
Toprak neresi?
Tabii ki sanayiciler... Reel sektörün kalbini oluşturan kesim... İstihdamın kilit yeri... İhracatın ana kütlesi. Burada sanayi derken aslında üretimi kast ediyorum. Bunun içine fikri üretimi de almamız gerekiyor. Özellikle teknoloji alanında, yazılım alanında borsanın desteği çok önemli. İşte borsa bu toprağı sulamalıdır. Bu toprağın sermaye ihtiyacını karşılamalıdır. Borsanın asıl başarısı tam da burasıdır.
***
Bugüne kadar yapılan bir çok halka arz ile dolandırıcılık yapıldı. Bugüne kadar çok sayıda şirketin içi boşaltılarak, küçük yatırımcı soyuldu. Bugüne kadar bir çok bedelli sermaye artırımları ile halktan para toplandı. Bu paraların da büyük kısmı ana ortağın ve kiralık katillerin (oyuncuların) cebine gitti.
Sermaye piyasaları açısından maalesef denetim kurumu (SPK) pek iyi bir sınav veremedi.
Hatta şu noktayı ifade edeyim ki; bugün borsa medyası da bitmiştir. Bir kaç FETÖ uzantısı sitenin dışında borsaya ilgi de kalmamıştır. (Ek:FETÖ yapılanması hakkında borsanın ne kadar önemli olduğunu daha önce yazmıştım. “Borsada FETÖ yapılanması” yazıma tekrar bakabilirsiniz.)
Borsa sistemimizde “küçük-büyük yatırımcının” hakkını kurumsal olarak gözetecek bir tane aktif kurum yoktur. Yatırımcı çok yalnızdır ve şeffaflık azalmaktadır.
***
Aslında sorun o kadar derin ki...
Türkiye finans sistemi maalesef sadece mevduat bankalarına-FAİZE terk edilmiş durumdadır. 2-3 ay vadeli mevduat ile 4-5 yıllık büyük özel sektör yatırımları gerçekleşmiyor. Sistemin sermaye piyasaları ayağı “sistemden ne koparırız” mantığı ile yıllarca yok edildi. Kalkınma bankacılığı ise maalesef pasif bir varlık olarak kenarda durmaktadır.
Kalkınma ve yatırım bankacılığına yeniden dönmemiz gerekiyor. Sermaye piyasalarımızı reel sektörün hizmetine açmamız gerekiyor. Tabii ki öncelikle bugüne kadar taşlaşmış devletçi ve ne koparırım zihniyetini terk etmemiz gerekiyor. Borsa bir kumarhane değildir. Kumardan pay alınmıyor...Borsa gerçek bir ortaklık piyasasıdır. Uzun vadeli yatırım alanıdır. Reel sektörü besleyecek gerçek yer bankalar değil, sermaye piyasalarıdır.
***
İşte bu nedenle borsada yaşanan yükselişi sinemada film izler gibi seyretmeyelim. Sanayiciye, büyük reel sektör yatırımlarına, teknoloji ve ekonomik kalkınmaya yol açalım. Maalesef 72 binden 110 bine yükselen endeksin henüz bu faydasını göremedik. Umarım bir akıl oluşur ve endeksi seyretmek yerine ekonomiye hizmet etmeyi görev sayar.
Konu hakkında bu hafta yazmaya devam edeceğim.