Yeni bir üniversite kurulması için çok yoğun bir çalışma içindeydi... Bilim ve teknoloji üniversitesi sayesinde ekonomik kalkınma sağlanacaktı.
İdeali çok büyüktü.
Ama dedim ki, “Siz bu üniversiteyi kursanız dahi size bu üniversite yar olmaz. Çünkü siz bilimsel temelle hareket ediyorsunuz. Oysa ülke yönetiminin hareket noktası çok daha başka.”
Nitekim de öyle oldu.
Kurulan üniversitenin kapısına bile gidemez duruma geldi.
Bu anımı neden yazdım?
Şehir Üniversitesinin kapısına kilit vuruldu. Evet, resmen kapatıldı.
Ben buna hiç şaşmadım.
Bilimsel hareketin ülkemizde yerinin olmadığı çok iyi görülüyor.
Nereden mi?
Şehir içinde kalan okulları kapatıp arsalarına kim göz koyabilirdi?
Bir düşünün.
İstanbul içinde eski ve merkezde kalan kaç üniversite şehir dışına atıldı? Şehir merkezlerindeki değerli arsaları ve binalarına nasıl el konuldu?
Yıldız Üniversitesi Davutpaşa gibi bir yere taşındı. Yıldız’daki üniversite ile Davutpaşa’daki üniversite artık aynı mı?
Bizim bilimle sorunumuz var. Hem de çok bilimsel bir sorunumuz var.
‘Ülkenin başına ne gelmiş ise okumuşların yüzünden gelmiştir’ denilmiyor mu? Orta sınıfın belkemiği olan yüksek öğretim görmüş kesimin, vergi politikaları ile çalışma ve emeklilik sistemi ile ezilmesi nedendir?
Okumak ve refah kazanmak BİREY olmanın çok önemli unsurudur. Oysa birey değil itaat eden SÜRÜ politikası uygulanıyor.
Rahmetli Turgut Özal “Orta-Direk” deyip durdu. Oysa şimdi “Taban-Direk” politikası var.
Sermaye zaten teknoloji üretemediği için göbekten siyasete bağlıdır. O nedenle tek özgür hareket orta sınıf üzerinden gelir.
Ama oranın da kapsamı her geçen gün daraltılıyor.
Bilim ve özgürlük; en ağır meselemiz.
Birey ise; en büyük karşıtlığımız.
İtaat ve liyakat yan yana duramaz iki taraf. Tercihimiz atamalardan bellidir.
İşte tüm bu nedenlerle diyorum: Bizi aydınlık değil, karanlık bir gelecek bekliyor.
Kendiniz için bu hapsolmayı tercih edebilirsiniz.
Ama ya evlatlarınız.
Evlatlarımız için de bu karanlık geleceği kabullenebiliyor muyuz?
Evlatlarımızın gözünün içine bakalım. Onlara nasıl bir ülke bırakacağımızı düşünelim.
Rahmetli Özal’ın o zor dönemde ülkeyi dışa açmak adına yaptığı bütün açılımları bir bir yok ediyoruz. Ülke resmen dışa kapanma politikası ve baskısı altında.
TL’nin uluslararası piyasalardaki konvertibilitesini nerede ise bitirdik. Gümrükleri de duvarlarla örüyoruz.
Az kaldı...
“Biz bize yeteriz”
Ama 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan yardım paralarını dahi onlara dağıtamadık. Sahi nerde o para?
15 Temmuz şehit ve gazilerinin parası neden hala verilmedi? Neden yürüyüş yaptı 15 Temmuz gazileri?
Yoksa onlara bile yetemiyor muyuz?
Söylem elbette çok kolaydır. Ama söylem ile eylem uyumlu mu?
Mesela son 5 yıldır adeta yerinde sayan ekonomimiz nasıl oluyor da Dünya’nın en büyük 10. ekonomisi olmaya hiç bu kadar yakın olmamıştı?
Gerçek GSYH sıralamasında 19. sıradayız. Kağıt üstünde 269 milyar dolar artırdığımız GSYH’mız sadece 740 milyar dolara ancak çıktı. Zaten bunun da ne kadarı gerçek bilmiyoruz. (Yoksa satın alma gücü paritesine göre yabancılar için mi bu sıralama?)
Dünya’nın en büyük 16. ekonomisi olmuş ama sonra Hollanda, Endonezya ve S. Arabistan’a geçilmişiz. Ve şimdi 10. büyük ekonomi olmaya hiç olmadığı kadar yaklaşmışız. İyi mi?
***
Şehir Üniversitesi kapatılmış.
İyi ama bugün kapısı açık ama aslında içini kapatmış olduğumuz üniversiteler ne olacak?
Karar Gazetesi manşetini hatırlayın: “Tweet’te var bilimde yok”: “Türkiye’de rektörler araştırması, üniversiteleri yöneten hocaların bilim üretmeyi bırakıp tweet attığını ortaya koydu. Akademik başarısı en düşük 72 rektörün 56’sı günde 100’den fazla paylaşım yaptı. Yüzde
34’ün uluslararası bir makalesi yok. Yüzde 36’nın hiçbir çalışması atıf almadı.
İçi kapanmış, bilimselliği en başından kaybetmiş bu yüksek öğretim düzeni ile yarınımız nasıl aydınlık olacak?
Hiç düşündünüz mü? Ya da azıcık düşünün. KARAR sizindir.