Bankaların net karları yılın ilk yarısında yüzde 33,2 artırarak 25 milyar 355 milyon liraya ulaştı.
Muhteşem ötesi bir kar.
Bankacılar ısrarla “öz sermaye karlılığı” istiyor. Oysa faaliyet karlılığı veya satış karlılığı diye bir kavram var. Tabii ki bu kavram işlerine gelmiyor. Kaç liraya parayı topluyorsun, kaç liraya satıyorsun. Bütün mesele bu...
İyi ama iş sadece karlılıkla mı ölçülecek.
Mesela borsaya bakın, her gün rekor kırıyor diye sevinçten uçuluyor. İyi de borsa rekorundan reel sektör, yatırımlar ne kadar yararlanıyor? Yeni yatırımcı geliyor mu? Sermaye tabana yayılıyor mu?
İki örnek: 2006 yılında Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO) endeksi 46 bin sınırındaydı. Bugün ise 47 binlerde...Borsadan gayrimenkul alan 11 yılda sadece %2,0 kar elde edebilirken,ülkede gayrimenkul fiyatları yüzde 155,0 arttı.
Ya Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları? Hani profesyonellerin yönettiği o yatırım ortaklıkları ne kazandırmış? 2006’da 23 binlerde olan endeks, şimdilerde 29 binlerde.
Son 11 yılda profesyonel yatırımcıların menkul kıymet kazancı sadece %10,0 olmuş. Oysa 2006 yılından 2017 yılına;
Nohut %378,2
Mercimek %297,0
Yeşil Soğan %226,0
Maydanoz %196,2
Kabak %178,7
Domates %164,8 kazandırdı.
Hatta hıyarın bile fiyatı anılan dönemde 0,70 liradan 1,84 liraya yükselerek, yatırımcısına %163,3 oranında para kazandırdı.
***
Ekonomi yönetiminde dümen yeniden tek başına Sayın Mehmet Şimşek’in emrinde. Sayın Bakan dün verdiği demeçte; “Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda en çok enerji harcayacağı alanlardan bir tanesi sermaye piyasalarının derinleşmesi olacak. Çünkü şu anda reel sektör bankacılık sektörüne mahkum.”
Sayın Bakan geçen yıl “Hayatımın reformu” dediği zorunlu BES sisteminde adeta hayal kırıklığı yaşıyor. Zorunlu BES bir türlü tutmadı ve kaçan kaçana. Neden mi? Çünkü yukarıdaki verilere bakın ve anlayın...
İnsanlar borsada resmen ve kamu desteği ile soyuldular. Evet, kamu izni ve desteği ile yatırımcılar borsada soyuldu. SPK ve BİST izinlerinden (Onlar onay diyorlar) geçerek içi boş şirketler satıldı ve satıldıktan kısa süre sonra battılar. Kimse 1 tane sorumlu bularak hesap sormadı. İsteyen “Halka Arz Seferberliği” şirketlerini bir incelesin. Kimler, nasıl izin vermiş... O şirketler nasıl batmış... Bir uzman kurum o süreci incelese, neler çıkar neler.
Bugün meselemiz bu değil. Bugün meselemiz piyasalarda denetim ve kuralların olması gerektiği şekilde işletilmemesi.
Nereden geldik buraya? Bankaların karlılığından. Orada işler o kadar iyi mi? Altta kimler kalıyor? Kimin canı çıkıyor?
***
Bakın 17 Temmuz tarihli “Bankada paranız ne kadar güvende?” ve 18 Temmuz tarihli “Millet gerçekleri nasıl öğrenecek?” başlıklı iki yazı kaleme aldım.
Farklı bankalarda çalışan çok sayıda şube müdürü arkadaşlardan görüş alıyorum. Sistem ne kadar sağlam ve bankaların çalışma koşulları ne kadar güvenilir? Çok farklı bilgiler geliyor. Bankadan bankaya kurallar o kadar değişik ki; bazılarında nerede ise kural yok (Kısaca çok esnek ve riskli).
Bazı örnekler vermiştim. Bir çalışan sevgilisine banka müşterilerinin parasını yollayabiliyor. Veya teyit almadan, ıslak imza olmadan yetkisiz kişiler işverenlerin hesaplarını boşaltabiliyordu. Konu hakkında o kadar çok örnek var ki...
BDDK’nın bu konuda geçmişte ciddi çalışmaları olmuştu. Kamuoyunda banka bazında haber yapılamıyor. Şu banka müşterilerini şöyle zora soktu, veya bu banka müşterinin parasını uçurdu diye yazılamıyor. Dolayısı ile kimse banka bazında riskinin ne olduğunu bilmiyor. İşte bu noktada BDDK bankaları karneye tabi tutmayı amaçlamıştı. Bankaya verilecek not ile müşteriler aldıkları risk ile getirilerini karşılaştırabilme imkanı elde edecek. İyiler ve kötüler böylece ayrılabilecek.
Şimdi mi?
Şimdilik iş sadece insafa kalmış durumda. Yargı sistemi uzun ve meşakkatli... En az 3-5 yılda bitiyor. Dayanabilirsen bekle... Yoksa dua etmekten başka çaren yok. Faizin duası nasıl olur? İşte onu ben de bilmiyorum.