Tüm yerleşim yerlerinde yatay mimari konusunda ısrar ediyorum. Ya şu para var ya, nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarımızı... Yani buraları betona, toprağa çevirme gayreti içerisinde olanlar var. Şu para var ya...Nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman-morman, ne var ne yok, kesiyor-atıyor, götürüyor. Haaa ben oraya bir dikey mimari yapayım...”
Bu kısım sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beştepe’de düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Yerel Yönetimler Sempozyumundaki” konuşmasından bir bölüm.
Dün ise sayın Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Ticaret Bakanlığında gerçekleştirilen Dünya Gümrük Günü Etkinliği ve Sertifika Dağıtım Töreni’nin ardından gazetecilerin marketlerdeki aşırı fiyat uygulamalarına ilişkin sorularını yanıtladı.
Pekcan, zincir marketlerin piyasayı etkilediği iddialarına ilişkin de “Küçük esnafımız, bakkallarımız etkileniyor. Onların (zincir marketlerin) çok küçük nüfuslu, hane halkı sayısı çok az olan yerlerde dahi vücut göstermesi küçük esnafımızı tedirgin ediyor.” dedi.
***
Bu iki konuşmayı icra sorumluluğu ile şikayet hakkı açısından ele almayacağım.
Her iki sıkıntının da toplum açısından derin bir yara olduğunu sanırım artık kabullenmiş durumdayız.
O zaman sorun nerede?
Her iki konuşma, ülkemizde dikey yapılanmada bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Yani sorunlar ve çözüm modelleri açısından bilgiler yukarı çıkamıyor. Sistem bir yerde kilitli. Ya da tek elden sorunlar tespit edilip, çözümler hayata geçirilemiyor.
Bu sadece Cumhurbaşkanı düzeyinde yaşanan bir durum değil. Bu aynı zamanda bakanlıklarda ve kurumların içerisine de sirayet etmiş durumda.
***
Soğan depoları basılırken, “sorun burada değil,asıl perakende-AVM sistemine bakmalısınız “ dediğimizde karşımıza çıkmayan kalmadı.
Türkiye’de gıda sorunu üretim tarafında da değildir. O taraf zaten büyük bir fedakarlık ile üretmeye devam ediyor. Enflasyon altında zarar pahasına üretim yapılıyor. Rakamları çok tekrarlamayalım.
Çiftçi zararına üretim yapıyor.
İyi ama perakende-AVM sistemi bu hale nasıl geldi? Tekelleşme, mahalle arasına kadar girmek kimin izni ile oldu?
O günlerde uyaranların sesine kulak verildi mi?
Ya bugün?
Bakın bir market zinciri reklamı var: 3-4 ay önce 7 bin noktadayız diyordu. Şu anda o reklamlarda 8 bin noktadayız deniliyor.
***
Geçen yıl kıyma ve et ithalatında alınan karar ile sadece iki market zinciri satışta yetkilendirildi. Piyasa fiyatının oldukça altında yapılan bu satış o marketlerin önünde kuyruk bile oluşturdu.
Tabii ki o market zincirleri de bu ayrıcalığı fırsata çevirmiş olmalı.
Ama hiç şu soruyu sorduk mu kendimize: Hangi müşteri, o zincir marketlerden 1 liralık bile olsa veresiye et alabildi?
***
Benim yolumun üzerindeki fırınların nerede ise hepsinde bir sadaka-yardımlaşma kutusu var. Aynı zamanda sıkça uğradığım esnaf lokantamızda da aynı kutu var.
Esnaf üzerinden bir yardımlaşma-dayanışma zincirimiz oluşuyor.
Oysa şu anda kurduğumuz kapitalist sistem her işi banka-kredi ilişkisine havale ediyor. Limitsiz kredi kartı ya da isteyene ihtiyaç kredisi...
Betonların arasından yürüyorsun ve bankadan kredini alıyorsun. Teminatın ise ya ücret ya da beton olmak zorunda.
İnsanlık artık para etmiyor. En azından esnaf haricinde para etmiyor.
Ah şu para ah.. Ah şu kapitalizm ah.