Türkiye İhracatçılar Meclisi-TİM verilerine göre bu yılın ilk 3 ayında 45 milyar 055 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik. İhracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15,1 artış göstermiş.
Bu yıl ihracatta hem değer olarak hem de oran olarak en parlak artış ABD pazarında yaşandı. 1,99 milyar dolarlık ihracatı yüzde 36,0 artışla 2,71 milyar dolara yükselttik.
Kısaca JOE BIDEN bize ihracatta iyi gelmiş.
Fransa’ya ihracatımızın da yüzde 26,9 artışla 2,1 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Milyar doların üzerinde olup artış oranı yüksek bir başka ülke ise Polonya.
Ama bugün bizim meselemiz ihracatın gerilediği ülkeler. Burada en dikkat çekici ülke kuşkusuz Suudi Arabistan. Geçen yılın ilk 3 ayında 810,6 milyon dolar ihracat yaptığımız bu ülkeye, bu yıl sadece 56,2 milyon dolar ihracat yapabilmişiz.
Ama bunun dışında da ihracat kaybı yaşadığımız bir küme ülke grubu söz konusu. Mesela Cezayir’e ihracatımız %7,9 düşüşle 369 milyon dolara gerilemiş. Yemen ise yüzde 30,8 kayıpla 208 milyon dolarlık mal almış bizden.
Bunların dışında mesela Gana’ya ihracatımız yüzde 22,2 azalışla 93,7 milyon dolar olmuş. Sudan’a ise ihracatımız yüzde 35,4 azalışla 69,3 milyon dolarda kalmış.
İhracatımızın düştüğü bu bölgeden diğer ülkeler ise şunlar: Kenya -%8,8; Cibuti -%41,1; Tanzanya -%9,6; Etiyopya -%50,4; Bahreyn -%20,6; Angola -%28,1; Kamerun -%16,8...
Bu ülke grubuna bakınca miktar-değer küçük olabilir ama bir bölgesel sorun olarak da görebiliriz.
***
Burada bir noktayı belirtelim: Acaba biz en karlı ihracatı hangi ülke grubuna yapıyoruz? Mesela gelişmiş ülkelere ihracatımız artarken acaba değer olarak kazanabiliyor muyuz?
İhracat birim değer endeksi 2013 yılında 114,5’ten 2020 yılında 94,0’e gerilemiştir.
Ya sattığımız ürünlerin değer seviyesi-teknolojik seviyeye bağlı olarak düştü, ya da aynı malı daha ucuza satmaya başladık.
İyi ama neden ucuza mal satarız ki?
İşte asıl mesele de burası sanırım.
***
Afrika pazarı denildiğinde aklıma ilk olarak THY’nin güçlü açılımı geliyor. O dönemlerde THY yönetimi tabiri caiz ise ihracat kapılarını açan bir milli şirketti.
Gidemezsen malını da satamıyorsun.
Yine aynı dönemlerde dış politika ve yurtdışı ziyaretler bu açılımı destekler nitelikteydi. Her gittiğimiz yerde bir başka karşılanıyorduk.
Ama artık o güzel günler bitti. Nerede ise birkaç ülke dışında iyi ilişki durumumuz kalmadı. Ve bu durumun da dış ticaret verilerine yansıdığını görebiliyoruz.
***
Bir başka nokta ise yine aklıma MÜSİAD ziyaretinden geliyor. O dönem Afrika pazarını kimseye vermek istemeyen TUSKON vardı. MUSİAD heyeti ticari görüşme yaparken salonun elektriklerini kesildiğini duymuştum.
Acaba aynı hırs ve örtülü engelleme devam mı ediyor?
Dışişleri Bakanlığı bu duruma nasıl müdahale ediyor? Kapanan kapı varsa açılabiliyor mu? İyi ilişkiler zinciri ne durumda?
Tabi cevabını bilmediğimiz bir sürecin en azından sonucundan değerlendirme yapmaya çalışıyoruz.
Bu sonuç ise pek iç açıcı bir durum göstermiyor. Umarım dikkatlerden kaçmaz.
REKORLAR DIŞ AÇIĞI KAPATMIYOR
Geçen yıldan beri ay bazında ihracat rekorları duyuyoruz. Yok efendim şu ayın en yüksek ihracatını yaptık, yok efendim bu ayın en yüksek artışını yaptık ya da en yüksek aylık ihracatı yaptık.
İyi ama neden dış açık bir türlü kapanmıyor?
Mesela en yüksek aylık ihracatı bu yılın Mart ayında yaptığımızı açıkladı Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan. Ama buna rağmen aylık dış açık ocak ayında 3,0 milyar dolar, Şubat ayında 3,3 milyar dolar ve Mart ayında 4,7 milyar dolara çıkmış.
Acaba bu rekorlar neden dış açığı azaltmıyor?
ENFLASYON BASKISI
İstanbul Ticaret Odası-İTO Mart ayı fiyat endekslerini açıkladı. Ortaya yine maliyet baskısı çıkıyor.
Bu ne demek? Önümüzdeki dönemde kimse enflasyonda bir iyileşme beklemesin.
O zaman faiz indirimi de artık zor.
İşimiz gerçekten zor. Hele Merkez Bankası’nın daha zor. Güveni de kaybettik, istikrarı da... Şimdi fatura ödeme zamanı.