Kâbus yılları olan 1991-2001 arasında ülkemiz adeta yerinde saydı. Büyüme oranı hızla düşerken 94 krizi ve 2001 krizini yaşamıştık. Hatta arada bir de deprem nedeniyle 99 krizi vardı.
1991 seçim vaatlerini duyunca rahmetli Adnan Kahveci babama “Süleyman ülke en az 10 yıl kaybetti” demişti.
Ve nitekim 10 yılımız heba oldu.
O seçim vaatlerinin büyük kısmı kamu bankaları ile finanse edilmişti. Popülist ekonomi politikaları için kamu bankaları bulunmaz bir kaynaktı.
Nitekim rahmetli Süleyman Demirel’in “Kim ne verirse 5 lira fazlası benden” vaadi kamu bankalarına yaklaşık 20 milyar dolara patlamıştı.
Bütün bu hastalıklı popülist politikaların kökünü kazımak için bize 2001 krizi ders oldu. Başta kamu bankalarını özerkleştirdik ve siyasetin kullanımından çıkardık. Sonra ihale yasasını değiştirdik ve özerk kurul oluşturduk.
Siyaset eğer kamu ihalelerini ve kamu bankalarını kısa vadeli siyasi emelleri uğruna kullanırsa ülkenin ekonomik kriz yaşayacağını çok net görmüştük.
***
AK Parti ilk iki döneminde ekonomik başarı yakaladı. Sermayeyi özel sektöre bırakarak bu başarıyı sağladı.
90’lı yıllarda devletin bütçesi darmadağın olduğu için, bankaların asıl görevi devlete para toplamak olmuştu. Bütün parayı devlet alıyor ve seçimler uğruna vaatlerle etrafa saçıyordu. Hatta bu yolu da o dönemin meşhur ekonomist Başbakanı Tansu Çiller açmıştı.
Bildiğiniz gibi yıllar sonra Tansu Çiller de yeniden AK Parti etrafında meydanlarda yeni yeni boy göstermeye başladı. Aslında bu boy gösteriş bir tesadüf değildi. Çünkü Hükümet (Ya da ekonomi yönetimi) yeniden 90’lı yılların hastalıklı modellerine geri dönmüştü.
Aslında İhale Yasası delik deşik edileli yıllar oldu. Zaten gördüğünü gibi nerede ise devletin ihalelerini bir elin parmakları kadar şirket alıyor.
Bu şirketlerin isimlerini bir kuşak ezberledi bile.
Ve işin diğer kısmı: Kamu Bankaları...
Bu bankaların yönetim kurullarını inceleyin derim. Ve bu bankaların işlevlerini de...
Son görevleri “İstihdam Seferberliği”
Bu kampanya TOBB liderliğinde Rıfat Hisarcıklıoğlu yönetiminde. Kendilerine yıllardır işsizlerin işsiz kaldıkları dönemde maaş almak için oluşturdukları-biriktirdikleri “İşsizlik Fonu” verildi.
Artık işsizlik fonu işsizlere verdiği paradan çok daha fazlasını PATRONLARA aktarıyor. Amaç istihdamı artırmak...
Bakan Berat Albayrak 2019 yılında 2,5 milyon istihdam yaratacaklarını açıkladı. Ama aradan aylar geçince görüldü ki, bırakın 2,5 milyon kişinin iş bulmasını eldeki 800 bin kişi de işini kaybetmiş.
Hatta sayı Bakan temmuz ayının sonunda gazetecilere “Son iki ayda ülkeye 10 milyar dolar geldi” demişti. Ama Merkez Bankasının açıkladığı “Ödemeler Dengesi” hesaplarında da öyle bir rakam görülmedi.
***
Evet, 90’lı yılların hastalıklı uygulamalarına geri döndük.
Kamu Bankaları yüzde 13,0-14,0’den mevduat toplayacak ve yüzde 11,0-12,0’den kredi dağıtacak.
Hani Nasrettin Hoca’nın fıkrası gibi. Hoca pazardan 50 kuruşa aldığı kazanı diğer tarafta 40 kuruşa satıyormuş. Soranlara da “Maksat ticaret olsun” diyormuş.
2019 yılının ilk 10 ayında mevduat bankaları 112,8 milyar TL kredisi veriyor. Bu kredinin 111,9 milyar lirası kamu bankalarından.
Geçen yılın yine ilk 10 ayında 56,4 milyar TL bazında kredi veriliyor. Onun da 62,9 milyarlık kısmı kamu bankalarından.
İyi ama kamu bankaları bu kaynağı nereden buluyor?
Mesela döviz mevduatlarına bakıyoruz ki, inanılmaz şekilde kamu bankalarının döviz mevduatları artmış. Vatandaş birden döviz yatırmak için kamu bankalarını mı tercih etti?
2017 yılına bakıyoruz. Mevduat bankaları 252,3 milyar liralık TL kredisi veriliyor. Bunun 120 milyar liralık kısmı kamu bankalarından. Kamu bankalarının yeni kredi verme oranı yüzde 50’lerden bir yıl sonra yüzde 100’lere çıktı.
***
İyi ama kamu sermayeyi ne kadar verimli kullanabiliyor? Asıl soru burada?
Mesela yılda 2 dini bayramda trafik olan Çanakkale’ye Hazine Garantisi üzerinden köprü yapmak hangi özel sektörün işi olabilirdi? Ama kamunun oluyor...
Ya da futbol kulüplerini kurtarırken, Şehir Üniversitesine el koymaya çalışmak hangi verimlilikle ölçülebilir?
Yukarıda yazdığım gibi; AK Parti en başarılı dönemini sermayeyi özel sektöre bırakarak gerçekleştirdi. Şimdi ise tüm sermayeyi yeniden kendinde toplamaya başladı. Tıpkı 90’lı yıllarda Çiller’in açtığı yol gibi...
Ama ben umutsuz değilim. En azından geriye dönüş yaptıysak belki 80’lere de döneriz. İşte o zaman Özal misyonu ile yeniden ülke rayına oturabilir. Umudum 90’lardan 80’lere dönüşü beklemek olacaktır.