Henüz yeni bir konu. Üzerinden sadece bir yıldan biraz uzun süre geçti. Sanırım arşivin unutmaması gereken ve yeniden gündem olacak bir mesele.
Konumuz Katar ile yapılan şu meşhur swap anlaşması..
İddia neydi?
128 milyar dolar satılıp kasada döviz kalmayınca bir çok ülke ile swap anlaşması peşinde koştuk. Bunlardan biri de Katar’dı.
Katar ile 5 milyar dolarlık swap anlaşmasının ardından Mayıs 2020’de ek 10 milyar dolarlık bir swap anlaşması daha yapılmıştı. İşte o son swap anlaşmasında Türkiye TL karşılığını 12,50 liradan kasaya koyduğu söylendi.
Geçen yıl Haziran ayında günlerce bu tartışma yapıldı. Katar ile yapılan swap anlaşmasında dolar karşılığı 12,50 kur mu baz alındı?
Arşive girin ve bu tartışmayı takip edin.
***
Bugün bu tartışma neden yeniden aklımıza geldi? Gelin bir örnek ile izah edelim:
Bir kamu ihalesi açılıyor ve ihaleye verilen teklifler o günün şartlarına göre oluşuyor. Mesela Kuzey Marmara Otoyolu Kurtköy-Akyazı kısmı ihalesini Cengiz&Limak ikilisi aldı.
Ama sonra ne oldu?
Cengiz&Limak ikilisine ek işletme süresi verildi. Ya da şöyle izah edelim: Cengiz&Limak o yoldan ihale sonrası kıyakla fazladan 6 yıl daha para toplamaya devam edecekler. Yaklaşık hesapla 4 milyar dolar daha...
Bugüne kadar Hazine garantili ihaleleri çokça tartıştık. Acaba 128 milyar dolar düşük kurdan satılırken orada da tıpkı Katar örneğinde olduğu gibi bir garanti verilmiş olabilir mi?
Bakınız, dün ortaya çıkan kar rakamlarını açıkladık. 128 milyar doların ortalama satış fiyatı ile bugün oluşan kur farkı yaklaşık 600-650 milyar lira civarındadır. Bu rakam çok ama çok büyük bir kaynak transferini (nazikçe ifade) göstermektedir.
Döviz işlemlerine baktığımızda 128 milyar dolarlık işlemin yaklaşık yarısının yurtiçinde kaldığını ve buna düşen kur karının da 300 milyar lira civarında olduğunu anlıyoruz.
Şimdi bir başka soru daha soralım: Acaba yurtdışına satılan ve swap yolu ile geri dönen bir satış da mı oldu? Yani 128 milyar dolarlın bir kısmı yurtdışına çıkıp sonra swap ile 12,50 kur garantisi ile geri mi döndü?
MERKEZ ÇALIŞIYOR
Bu sorular neden aklımıza geliyor?
Bakınız daha bir yıl önce kurlar çıkmasın diye Merkez elindeki 128 milyar dövizi sattı. Hatta kendisine emanet edilen dövizler de bu satışın içindeydi.
Nitekim Merkez’in net rezervi bu sayede eksiye düştü.
Bugün ortalık yanıyor ama Merkez elinde kendi dövizi olmadığı için müdahale edemiyor. Belki de etmek istemiyor...
Hatta MB Başkanı kur artışına dayalı yeni ekonomik dengeden bahsediyor: Kurlar artınca ithalat düşecek, kur artışına bağlı olarak yurtiçi ürün fiyatları yabancıya göre ucuzlayacak ve ihracat artacak; bu denge ile döviz ihtiyacı biteceğinden dolayı enflasyonla mücadele sağlanacak.
Nasıl hikaye ama...
Hikayenin bütün noktaları KUR ARTIŞINA bağlı.
Hani şu ayının 40 hikayesi gibi.
İşte bu hikayeyi dinlediğimizde herkes gibi bizim de aklımıza “bu kur politikasından kim kasasını dolduracak” sorusu geliyor?
Sahi, Merkez Bankası neden bütün planlarını kur artışına dayalı yapmaya başladı? Şahap Kavcıoğlu göreve geldiğinde “enflasyon düşmeden faizleri düşürmeyeceğim” diyordu. Ne oldu bu sözlere?
İnsan elbette düşünmeden edemiyor.
128 milyar dolar sonrası 19 yıllık iktidarda akla gelmeyen bu para politikası neyin eseri olabilir?
Bir tarafta paraya para demeyen ve bütün garantileri dövizle olan Hazine garantili müteahhitler...
Ve şimdi;
Diğer yanda 128 milyar doların 600 milyar lirayı aşan karının akıbeti...
Herkesi düşünmeye davet etsem nasıl olur? Bu kar aslında 84 milyonun zararı olarak hanemize yazıldığına göre, bari sefasını sürenleri öğrenmek istemez misiniz?