Bundan böyle yazılarımı mümkün olduğunca Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi üzerine kuracağım. Takdir edersiniz ki değişiklik paketini tek bir yazıda özetlemek imkansız. Konuyla ilgili bundan önceki iki yazımda çift başlılığın ortadan kalkması, Meclis’in ve milletvekillerinin üstleneceği işlev ve karşılıklı fesih yetkisinin aslında nasıl bir kriz önleyici düzenleme olduğu konusunda yazdım. Şimdi tek tek diğer başlıklara geçelim.
Mevcut sistemin eğretiliğinin giderilmesinde en büyük kazanım iki makamın tek makama indirilmesidir. Daha önce söylediğimi tekrarlayayım: “Bir vesayet mekanizması olarak kurgulanan çift başlı yönetim sisteminin ortadan kaldırılmasıyla, rejim tam olarak ayakları üstüne oturmuş olacak.” Çift başlılığın kriz üretme potansiyelinin sonlandırılması ve sağlıklı, tek elden bir yönetim modeline kavuşmak amacıyla, Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Bu çerçevede en çok tartışılan başlık da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Esasen Cumhurbaşkanına yeni bir yetki tanınıyor değil. Daha önce Bakanlar Kurulu’nda bulunan ve rahmetli Özal döneminden bu yana Başbakanın inisiyatifinde kullanılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi Cumhurbaşkanına devrediliyor. Diğer deyişle, ortada bir icat yok.
***
KHK’yı bir icat haline çeviren Özal’dır. Bürokratik vesayetin ve Meclis içtüzüğünün getirdiği hantallığın Türkiye’nin hızını kesmesinden, hükümetin icraatçı yanını törpülemesinden şikayetçi olan Özal, KHK’yı böyle bir ara yol, bir hız kazanma aracı olarak değerlendirdi. Sonrasında gelen hiçbir hükümet de bu kolaylıktan şikayetçi olmadı. Tam tersine, bu uygulamayı benimsedi ve her fırsatta kullandı. Bu değişiklikle gerçekleşen şey bir ad değişikliğinden ibaret de değil üstelik. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ayrıntılı hükümlerle belli sınırlar içine sokuluyor. “Cumhurbaşkanı aklına eseni yapacak” deyip duranlar için, anayasa paketindeki ilgili maddenin hükümlerini aynen aktarıyorum (Paketi okumaya üşenen pek çok muhalif milletvekili ile gazete ve TV yorumcusuna bir kolaylık sağlamış oluyorum hem böylece):
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
***
Kallavi tanımlar ve sınırlar. Yeni sistemde Cumhurbaşkanına “sınırsız yetki tanındığı” iddiasının sakilliğini görmek için yukarıdaki hükümlere bakmak yeterli. Elbette, Cumhurbaşkanına tanınan ve sayısı öyle pek de çok olmayan yeni yetkiler var. Bunların en önemlisi de şu: “Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.”
Bürokratik vesayetten çok çeken Özal, bugün hayatta olsa pek sevinirdi buna. “Seçimle gelen yönetim kendi bürokratlarıyla çalışır” şeklindeki modern yönetim anlayışının gereği. Hükümetin hızla değişen dünyaya ayak uydurmasının garantisi. Bürokrasinin bir ayak bağı değil, icraatı destekleyen bir yapı olması zorunluluğu. Mevcut durumda kimi atamalar üçlü kararnameyle (Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı imzasıyla), az sayıda kurumda da tek imzayla gerçekleşiyor. Şimdi bu iş gerçek bir düzene giriyor. Cumhurbaşkanı usul ve esaslar konusunda sadece gerekli aktörleri devreye sokacak düzenlemeler yapıyor. Yönetim hızlı bir işleyişe kavuşuyor. Devamı sonraki yazıya.