Nicedir toplumsal enerjimizi boş yere harcayan tartışmaların içine sürüklendik. Daha bir önceki yazımda kullandığım bir ifade bu. 15 Temmuz öncesindeki kara propaganda makinesinin bize ödettiği bedele dikkat çekmeye çalışan bir ifade. Şimdi iletişimi önceden planlanmamış, gerekçeleri kamuoyuna anlatılmamış, muhalefetle yeterince müzakere edilmemiş, metni fazlasıyla sorunlu, tanımları iyi belirlenmemiş, zamanlaması tümden yanlış bir yasa tasarısı var. Orası tamam. Ama bunun üzerinden koparılmaya çalışılan fırtına daha vahim.
Sadece 3-4 bin aileyi ilgilendiren, devletin bir daha böyle erken evliliklere izin vermemesi ve bundan sonra çok daha önleyici olması gereken, kanımca kapsamının her iki tarafın da 18 yaşın altında olduğu ve ailenin zoru olmadan, gönül rızasıyla gerçekleşmiş evliliklerle sınırlanması şart olan bir düzenlemenin tartışılma biçimi, vardırılmaya çalışıldığı yer ürkütücü.
Akla dayalı çözümler ve uzman bakışı gerektiren bir konuda herkesin aklına geldiği gibi söz alması, doğru-yanlış her tür enformasyon zerresinin, çeşit çeşit çıkarsamanın hızla dolaşıma girmesi vardığımız yeri gösteriyor. Hükümet, özellikle de ilgili bakanlık bu konuda iyi bir iletişim kurmalı ve tasarı metnini büyük bir özenle hazırlamalıydı. Olmadı. Bundan sonra olur inşallah.
Toplumsal enerjimizi boş yere tüketen, 15 Temmuz öncesinin kutuplaşmalarını yeniden ve 15 Temmuz yaşanmamışçasına aynı biçimde inşa etmeye çalışan yaklaşıma karşı son derece uyanık olmak zorundayız. Her birimiz kendi üzerimize düşen sorumluluğu büyük bir özenle yerine getirmeliyiz. 15 Temmuz’un bu ülkeye ve bu millete sunduğu fırsatların kaçırılmasına asla izin vermemeliyiz.
Bir önceki yazımda şunu da belirtmiştim: “15 Temmuz sonrasında bu enerji yitiminde FETÖ’nün, diğer terör örgütlerinin, pek çok istihbarat unsurunun ve kimi küresel aktörlerin nasıl bir payı olduğu da iyice belirgin hale geldi.” İstihbarat aklıyla kurulmuş ve 40 yılı aşkın bir sürede inanılmaz yaygınlık kazanmış bir örgüt, demokrasimizi uçuruma sürüklemek istedi. Kendine hem ülke içinden hem dışından çok sayıda müttefik de buldu.
Kimi muhalif kesimler, büyük kısmı FETÖ’nün kara propaganda makinesinin ürünü olan, kurmaca ve yalandan ibaret bir Erdoğan ve Ak Parti imgesini o kadar içselleştirdi ki bu akıldışılıktan sıyrılmayı başaramıyorlar. Kimilerinin kutuplaşmaları derinleştiren tek yanlı bir okumayla, kimilerinin ise gönüllü olarak saplandığı bir akıldışılık bu.
Bize düşen, bu akıldışılığın alanını daraltmak için gerçek siyaseti öne çıkarmak. Siyaset üretmenin olumlu bir iş olduğunu, tümden negatif iktidar anlayışının 19. yüzyılda kaldığını, ancak etkileşime izin vererek, demokrasiye ve sandığa saygı duyarak yol alabileceğimizi anlatmak. Kimi kesimlerin hemen her konuyu bir itikat sorgulamasına dönüştürmeye, sadece bir partiyi değil, toplumun geniş kesimlerinin inancını hedef almaya çalıştığı bu derin yabancılaşma içinde işimiz zor elbette.
15 Temmuz’dan beri söylemekten dilimde tüy bitti hakikaten: Önümüzde büyük bir fırsat alanı açıldı, kimi temel meselelerde çok ciddi bir toplumsal mutabakat oluştu. Milletin vatan ve demokrasi aşkı 15 Temmuz’u unutulmaz ve yapıcı etkileri önümüzdeki on yıllarda görülecek bir zafere dönüştürdü. Bu fırsat alanının temel belirleyeni de siyasettir.
Son yıllarda Türkiye’ye yönelik üretilen felaket senaryolarının müellifleri belli. Karamsarlık, kutuplaşma, negatif siyaset güdenlere inat, siyasetin taşıdığı imkanları anlatmaya ve hayata geçirmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken de yol kazalarını en aza indirgemeyi gözeteceğiz. Onca negatif kampanyaya rağmen, milletin büyük çoğunluğunun buna kulak asmadığını, milli iradeye sahip çıktığını unutmayacağız. Bu vatana ve bu bayrağa olan sevdamız, tüm sağır kesilmişlere rağmen, doğru bildiklerimizi anlatmamızı ve siyaset üretmemizi bir ödev haline dönüştürüyor. Anlatacağız, itirazlara kulak vereceğiz, bir kez daha anlatacağız. Bir daha, bir daha, sabırla, inançla, şevkle.