Toplumsal dayanışma ve birlikteliğin hayati önem taşıdığı bir dönemden geçiyoruz. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi bu ülkenin gördüğü en büyük musibetlerden biriydi. Allah’ın izniyle üstesinden geldik. Şimdiyse önce PKK’yı harekete geçirdiler, ardından DAEŞ’i. Birbirini besleyen bu simetrik terör girişimlerini de alt edeceğiz. Türkiye büyük bir ülkedir. Bu toplumun ayırıcı vasıfları 15 Temmuz gecesi tüm dünyanın malumu olmuştur.
Umutsuzluğa, kötümserliğe kapılmadan, irade ve azimle karşımızdaki üçlü tezgahı bozacağız. Şunu hiç unutmayalım: FETÖ asla sadece FETÖ değildir. FETÖ’nün nasıl yapılandığı, nasıl işlediği, nasıl bir kült olduğu elbette ayrıntısıyla tartışılmalı. Ama bu çapta yapılanmalar, içine sayısız istihbarat unsuru girmeden, farklı hesapların taşeronu haline dönüşmeden kök salamazlar. FETÖ’yü sadece FETÖ üzerinden okuyamayız.
Aynı şey PKK ve DAEŞ için de geçerli. PKK için ayrıntıya girmeye gerek yok, yıllarca hangi koruma kalkanları altında palazlandığını, hangi çıkarların oyuncağı haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Ya DAEŞ? Adı duyulduğu andan itibaren “tasarım kokuyor” dediğim bir örgüt. Fabrikasyon bir icat. Sadece bölgemizdeki uluslararası planlara hizmet etmekle kalmayan, doğrudan İslam’ı hedef tahtasına koymaya çalışan bir karanlık yapı.
DAEŞ ve PKK Türkiye’ye yönelik bir simetrik stratejinin taşıyıcıları, kaldıraçları. DAEŞ’in Kobani saldırısından bu yana yürürlükte olan bir simetrik strateji bu. 6-7 Ekim olaylarıyla Türkiye’nin etnik fay hatları harekete geçirilmeye çalışılmıştı PKK tarafından. Sonrasında DAEŞ sahne aldı Kobani’de. Bu simetrik oyunda Kürt milliyetçiliği tavan yaptırılmak istendi. Belli ölçüde başarıldı da.
DAEŞ’in Türkiye’deki eylemlerinin çoğu bu stratejik hedefe yönelik. Gaziantep’teki son alçak saldırı da bunun örneği. PKK’nın hendek kalkışmasındaki bozgunu ve 15 Temmuz darbe girişiminin işaret ettiği tehlikeler Kürt vatandaşlarımızın büyük bölümünde olağanüstü bir duyarlılık oluşturdu. Toplumsal bütünleşmemizi tahkim eden bir iradeyi açığa çıkardı. 15 Temmuz’dan bu yana her tür ayrıma, çatışma tohumuna, kara senaryoya set çeken bir bütünlük sergiliyoruz.
Ama PKK ve DAEŞ’i kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiren simetrik strateji bu ahmakça hedefinden vazgeçmek istemiyor. Bu strateji Türkiye’yi ve bu toplumu doğru okuyamayan, doğru okumamakta ısrar eden bir taktik kafanın eseri. Ülkelerin toplumsal yapılarını darmadağın etmek için kaba taktikler uygulayan kıt bir kafa, güdük bir stratejik akıl bu. Söz konusu stratejik aklın elinden bundan daha fazlası gelmez. Bu tarihe ve coğrafyaya yabancılığı engeldir buna.
Devlet geleneğini anlayamadığı, yok saymaya çalıştığı Türkiye’yi başka ülkelerle karıştırır. O ülkeler ki bu kıt stratejik aklın elindeki cetvelle oluşturulmuş, kurumsallaşmalarına izin verilmemiş, her yeri geldiğinde fay hatları ısrarla kaşınmıştır. 40 yılı aşkın süredir nice örgüt eliyle bu ülkede yapılmak istenen de farklı değildir. Ama, dedim ya, hesaba katamadıkları şey bu toprakların tarihi ve coğrafyasındaki derinliktir. Ayakta kalma, sesini duyurma iradesidir.
PKK eliyle Türkiye’yi bir etnik toz yığınına çevirme gayretleri, FETÖ ve DAEŞ aracılığıyla İslam’ı paranteze alma fantezileri hüsrana uğrayacaktır. Artık Batılı müttefiklerimizin, içlerinde barınan bu senaryo üreticiler hakkında çok iyi düşünmesi ve bir karar vermesi gerekiyor. Türkiye karar verme aşamasını çoktan geçmiştir. Aziz milletimiz sayesinde, kararını 15 Temmuz’da vermiştir. Ne belaya uğrarsa uğrasın, geri dönüşü olmayan bir karardır. Bir demokrasi zaferidir.
Güçlü, demokratik, etkin bir Türkiye herkesin yararınadır. Batılı müttefiklerimiz bu gerçeği kavramayı başarırlarsa, bölgemiz yine bir esenlik yurdu olur. Hayatlar bu coğrafyada onların sandığı kadar ucuz değildir.