Senaryo bayat, hedef aynı

Hakan Arslan

Bu ülke büyük bir ülkedir. Benim gibiler yirmi beş yıl önce bunu söylediğinde çoğun istihzayla karşılanıyordu. Özellikle de Batılı değerlerle hepten bütünleştiğini varsayan, Batı karşısında Türkiye’nin eli kolu bağlı, manevra alanı sınırlı bir ülke olduğunu düşünen aydın ve siyasetçiler tarafından. Biz romantik, hayalperest, hatta açık bir aşağılama tonuyla Yeni Osmanlıcı idik. Onlar da güya gerçekçi.

Tam o sıra rahmetli Özal “Türkiye’nin önünde hacet kapıları açılmıştır” deyip duruyordu, ama dinleyen kim! Zaten içten içe tehlikeli bir adamdı Özal, maceracı bir yanı vardı, az daha Körfez Krizi’nde Türkiye’yi savaşa sokacaktı. Sonradan görmeydi üstelik, Batılı dostlarımızla aşık atacağım derken bizi rezil edesiydi. Tamam, biraz karikatürleştirdim işi, ama onca cafcaflı eleştiriyi soyup içine baktığınızda da elinizde bu bön çerçeve kalıyordu esasen.

Tarihi mirasına ve misyonuna körleşmiş, onu yok saymaya çalışan, Batı’ya tam teslimiyetten başka hiçbir tahayyülü olmayanlar için defteri dürülesi hayalci maceraperestlerdik biz. Oysa bu coğrafya hayal etmemizi, hedefler koymamızı zorunlu kılıyordu. Birileri ne kadar hayıflansa da acı gerçek buydu. Saf değil, gerçekçiydik biz de. Gerçekçi ve akılcı bir çizgiden hedeflere yürümeyi savunuyorduk. Özal’da bunu görmüştük, o yüzden yanındaydık.

Özal, Çankaya tercihiyle siyasi manevra alanını daraltmış oldu. Partisini liberal statükocular ele geçirdi. 1991 seçimleri sonrası DYP-SHP koalisyonu kuruldu. Tam bir restorasyon hükümetiydi bu. Yerleşik düzen fabrika ayarlarına dönüyordu. Yukarıda sözünü ettiğim endişeli modernler de pek bir rahatladılar. Özal’ın maceracı saçmalıklarından kurtuldukları için kıvandılar. Gerçekçi bir hükümet vardı artık, oh ne ala!

O gerçekçi hükümet Türkiye’yi büyük bir ekonomik krize sürükledi. Öncüsü olduğu koalisyonlar döneminde daha beterini de yaşadık. Arada Refahyol macerası boy gösterecek oldu, 28 Şubat ile hizaya çekildi. Endişeler bir kez daha giderildi. O arada siyaset sosyolojisi paramparça olmuş, ne gam! Endişelilerin tek endişesi vardı, o da hacet kapılarını bir bir kapatmaktı.

Bugün siyaset sosyolojisi analizlerinin, kutuplaşma üzerinden tanımlanan endişelerin, kurgulanmaya çalışılan temsiliyet krizlerinin ardında aynı erek var. Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin hiç yanlışı yoktur demiyorum. Elbette vardır. Ama kavramlara bulanmış eleştirilerin boyalı kabuğunu soyduğunuzda elinizde kalan o DYP-SHP koalisyonu hayalidir diyorum. Uysallaştırılmış bir hükümet. Toplumsal uzlaşma adı altında yeniden eli kolu bağlı hale gelecek bir Türkiye.

Oysa gerçek bir toplumsal uzlaşmayı hedeflemek 7 Haziran’dan sonra yaşadığımız buna benzer arayışların yanlışlığından ders çıkarmakla olur. Muhalif siyasetin kendini akılcı ve gerçekçi şekilde yeniden tanımlamasıyla olur. Topluma pompalamaya çalıştıkları akıldışı Erdoğan ve Ak Parti imgesinin yanıltıcı olduğunu ve arzu ettikleri toplumsal karşılığı bu nedenle bulamadıklarını anlamakla olur. Özal’lı yılları bu yüzden hatırlattım. Hiç değişmeyen senaryonun bayatlığını görmek gerektiği için. Türkiye’nin harcanacak yılları olmadığını vurgulamak için.

Siyaset katarının yolculuğu zorludur. Aynı kişi gün gelir karasevdaya da düşer, derin küskünlüğe de. Ama katar yol almaya devam eder. Esas olan da budur. Hakiki yol ayrımları ülkenin kaderine ilişkin olanlardır. Bireysel yol ayrımları ne kadar kişisel ve bir o kadar önemsizse de aslında, ülkeye ilişkin yol ayrımları da bir o kadar can alıcıdır, hayatidir. Bu ülke büyük bir ülkedir. Bizim, geleceğine omuz vermemizi hem gerektirecek hem gerektirmeyecek kadar büyük bir ülke. Tercih bizimdir. Bugün hangi yana düşmüşsek, yarın hatırlanacak olan odur.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.