Türkiye’nin vatan savunmasını sınır ötesine taşıma, bölgedeki olumsuz senaryoların önüne geçme, DAEŞ’e kalıcı bir darbe vurma amacıyla Suriye’de sahaya inmesinden sonra pek çok dengenin değiştiği aşikar. Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu ve El Bab’a yönelik kararlılığıyla terör örgütleriyle mücadelede çıtayı yükseltti, küresel ve bölgesel aktörlerin de mücadele çerçevesini yeniden değerlendirmesini gerektiren fiili bir durum oluşturdu.
Maruz kaldığımız sistematik terör kampanyasının ana nedeni bu. 15 Temmuz darbe girişimini atlatıp yaralarımızı sarmaya başladıktan çok kısa bir süre sonra, Suriye’de böyle bir inisiyatif geliştirmemiz önemli bir hamleydi. Mevcut terör kampanyası pek çok düzlemden okunabilir elbet: Terör örgütlerinin sıkışmışlığı ve karşılık verme çabasından uluslararası strateji oyununun karmaşık ve kirli mesaj verme yöntemlerine, toplumda yılgınlık oluşturup Türkiye’nin kararlılığına sekte vurmaktan iç siyaset dengelerini sarsıp akıldışı senaryoları gündeme getirmeye kadar pek çok düzlem.
Bizim ülke ve toplum olarak odaklanmamız gereken şey işin ciddiyeti ve karşımızdaki tehdidin büyüklüğüdür. Bireysel zihin coğrafyalarımızda yukarıdaki başlıklardan hangisi ağır basarsa bassın, değişmeden kalan şey işin ciddiyetidir. Bu yolda sergilememiz gereken direnç ve dayanışmadır. Siyasetin alışılmış rekabet alanına sağlıklı biçimde dönebilmemiz için, önce bir ortak akılda buluşmamız, bir ortak iradeyle hareket etmemiz ve ortak geleceğimizi bu yolla güçlendirmemiz gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakan Yıldırım’ın, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ve hükümet üyelerinin bu yönde verdiği mesajları çok önemsiyorum. Çok zorlu bir süreçten güçlenerek çıkmamızın başka yolu yok. Türkiye son altı ay içinde önemli adımlar attı. Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğündeki Suriye ateşkesi önemli. Suriye iç savaşına kalıcı çözüm için Astana’da gerçekleşecek görüşmelerin, süreç inişli çıkışlı bir seyir izleyecek de olsa, belli bir noktaya ulaştırılması önemli.
Irak hükümetinin tutum değişikliği ve Başbakan Yıldırım’ın bugünkü Irak ziyareti önemli. Müttefiklerimize yönelik, Türkiye’ye ve bölgeye daha gerçekçi, akılcı ve ittifak anlayışına yakışır bir yaklaşım geliştirmeleri yolundaki çağrılarımız önemli. ABD öncülüğündeki koalisyonun El Bab operasyonunda bize gerçek anlamda destek vermesini, DAEŞ’i “nerede bulursa vuracak” kıvama gelmesini sağlamak önemli. ABD’de göreve başlayacak Trump yönetiminin Türkiye’yle ilişkilerini yeniden tanımlamasına, terör örgütlerine yönelik tutumunu revize etmesine katkıda bulunmamız önemli. AB’yi Türkiye politikalarını gözden geçirmek konusunda teşvik etmemiz önemli.
Küresel ve bölgesel aktörlerin çıkarlarının belli bir dengeye ulaştığı, bu çıkarların az çok ortaklaşa bir zeminde uyumlu kılındığı bir çerçeve oluşmazsa, çatışma ve yıkım dinamiği ivme kazanarak işleyecek. Böyle bir çerçeveye ulaşılması konusunda ihtiyatlı bir iyimserliğe sahip olduğumu söylemeliyim. Müttefiklerimizin olup biteni daha iyi okumaya başlayacağını, Türkiye’nin mevcut yapısıyla kendi istikrarları açısından da önem taşıdığını idrak edeceklerini, terör örgütleriyle mücadelede yeni bir evreye geçeceklerini umuyorum.
Bu da olası eylemlere karşı ciddi istihbarat ve sahada da ciddi risk paylaşmakla olur. Hep yazıyorum, ülke yönetimlerinin bu noktaya gelebilmesi için ciddiyet ve akılcılık sergilemesi, bunun can alıcı bir gerçek olduğunu anlaması gerekiyor. Terörü en aza indirgemenin ve çıkar savaşlarının kullanışlı bir aracı olmaktan çıkarmanın zamanı gelmiş görünüyor. Umarım gereken ciddiyet ve akılcılığa tanık oluruz yakın dönemde.
İçinde bulunduğumuz şartlar, bireysel düzlemde de aynı ciddiyet ve akılcılığa sahip olmamızı gerektiriyor. Toplumsal enerjimizi her şeyi iç siyasete indirgeyen ve çevremizde olup bitene körlük oluşturan tartışmalarla tüketmemeliyiz. Ortak geleceğimiz için hepimize ödev düşüyor.