İbretlik bir öykü aktaracağım birazdan. Yorumu bir sonraki yazıya belki. Darbelerin toplumdaki kutuplaşmaları besleyip derinleştiren akıldışılıklar ürettiği ve bunlarda yerleşik muhalif aydınımızın çok ciddi katkısı olduğu kanısındayım. FETÖ’nün hain darbe girişimine karşı kimi duyarsızlıkların ve bu girişimi darbeler tarihimizden ayrıştırma çabalarının da benzer bir yansıma taşıdığını düşünüyorum. Gelelim öykümüze, ifadelerin tümü Mehmet Ali Birand’ın “Demirkırat” belgeselinden: 27 Mayıs darbesi başarıya ulaşmıştır. Albaylar cuntasının lideri Cemal Madanoğlu kara kara düşünmektedir.
Sözü Madanoğlu’na bırakalım: “Ne yapacağız yahu diyorum. 5-10 subayla koca devleti nasıl hale yola sokacağız? Bütün düşünce kafamda. Bu düşünceyle geziniyorum. Adeta neşem kaçtı.” Madanoğlu, yeni ordu komutanı olarak atadıkları generalleri yanına alıp Bayar’a gider, kendisini istifaya zorlar. Bayar’ın cevabı: “Ben irade-i milliye ile bu devletin Cumhurbaşkanı oldum. Alnıma tabanca sıksanız dahi istifa etmem.”
Madanoğlu çareyi buluyor: “İçimde bir ışık çaktı sanki. Tamam dedim, ben şimdi profesörleri çağırırım. Onlara o ihtilal heyecanı ile bir Kurucu Meclis kurdururum.” Profesörler heyetini toplayıp konuşur: “Dedim, Sayın hocalar, profesörler. Biz bir iştir yaptık. Ağzımdan böyle çıktı. Bunlar hemen bağırdılar: Siz vatan kurtaran aslansınız, şöyle yaptınız, böyle ettiniz filan. Dedim, şimdi edebiyatın sırası değil. O sonra. Şimdi beni dinleyin. Profesörler Heyeti, Yargıtay, Danıştay, Askeri Şura, hepinizi Millet Meclisi’ne toplayalım, ‘Kurucu Meclis’siniz diyelim. Hükümetinizi ilan edin, ben askeri çekeyim.”
Yine Madanoğlu’ndan: “Sıddık Sami Onar ayağa kalktı. Dedi ki: Efendim, biz kendi aramızda görüştük. Bu iş sizin dediğiniz gibi değil. Siz yasama yetkisiyle donatılmış bir İhtilal Komitesi kuracaksınız. Devlet reisi de sizden, hükümet reisi de sizden.” Birand ekliyor: “Profesörler heyeti yeni bir rejim formülüyle çıkagelmişlerdi. Hocalar, gitmek isteyen askere ‘Kalın’ diyorlardı.”
Cemal Gürsel 28 Mayıs’ta basın toplantısı yapar, 3 ay içinde seçimlere gidileceğini söyler. Bu arada, Harbiye tutuklularla dolup taşınca Madanoğlu çoğunu salıvermiştir. Anayasa Komisyonunu oluşturan profesörler heyeti bir rapor hazırlar anında: 27 Mayıs bir darbe olmayıp meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı yapılmış bir eylem, hatta bir devrimdir. Profesörler duruma el koyup Madanoğlu’yla konuşur: DP’li mebusların hepsi Anayasa suçlusudur, idam kaçağıdır.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’ndan dinleyelim: “Madanoğlu yerde bağdaş kurdu, bizi dinledi dikkatle. Dedik ki: Siz hangi yetkiyle bunları tevkif ettiniz? Bu bir ihtilal! Hangi yetkiyle bırakıyorsunuz? Dedi ki: Sıtkı Yırcalı’nın şahitliğiyle kimler aşırıydı, kimler değildi, onları sorduk. Sıtkı Yırcalı da Demokrat Parti’nin üyesi. Bu suretle bir kısmını bıraktık, bir kısmı kaldı. E, o zaman Sıddık Sami dedi ki: Meclis ne olacak? Sonunda sizleri mahkemeye verirse? Hangi yetkiye dayanarak tevkif ettiniz, hangi yetkiye dayanarak bıraktınız? Mahkeme etmeden, karar vermeden, sorgulamadan bıraktınız. Madanoğlu dedi ki: Bak ben bunu düşünmemiştim.”
Madanoğlu “Tutuklamalar sınırlı olacaktı diye konuşmuştuk. Gerekirse komiteye getiririm, bunları içeri alırız” der. Öyle olur. Öğrencilerin atıldığı kıyma makinelerinden yolsuzluklara kadar nice yalan haber üretilir bu arada. Meraklısı incelesin. Tam o sıra Velidedeoğlu: “Şimdi eğer bunlar mahkeme edilmeyip de bırakılsalardı, ne olacaktı? O zaman hemen bir punduna getirip bu zavallıları, demokrasiyi kurmak için müdahale etmiş olanları yakalayıp haydi Divan-ı Harbe, Askeri Mahkemeye! O halde gene demokrasi kurulacak mıydı?” (Bir not: Velidedeoğlu’nun ifadeleri belgeselde var, ama Milliyet Yayınları’ndan çıkan “Demirkırat: Bir Demokrasinin Doğuşu” kitabında yok. İlginç değil mi? Duyarlı bir makaslama sanki. Youtube’da belgeselin 9. bölümünde bu ifadeleri dinleyebilirsiniz.)
Aydınların hinliği mi, akıldışılığı mı demeli buna? Yoksa hince bir akıldışılık ya da akıldışı bir hinlik mi? Sizce de bugüne bile ışık tutan bir yanı yok mu? Fena öykü vesselam.