15 Temmuz’un üzerinden neredeyse iki ay geçti. Gün gelecek, OHAL’i geride bırakacak, normalleşme koşullarını hızlandıracağız. Hep birlikte... Ama gevşemeden, sulandırmadan, geride kalanı hafife almadan, Yine hep birlikte. Her alanda çok ciddi bir mücadeleyi sürdürmek gereken günlerdeyiz.
Devletin mücadelesi: FETÖ’yü devletin tüm kurumlarında, sosyal ve ekonomik hayatta en aza indirgemek için aynı kararlılıkla mücadele şart. Yıllara yayılacak bir mücadele bu. Akılcı, sistematik elek mekanizmaları kuran, FETÖ’ye karşı amansız olmayı becerebilen bir mücadele. Esnemeyen, esnemesine izin verilmeyen bir mücadele. Elbette adalet ve hukuk dairesi içinde. Ve yine aynı daire içinde, yine akılcı yöntemlerle mağduriyetleri de en aza indirmeliyiz. Adalet bu coğrafyanın bin yıllık bilgeliğidir.
Siyasi mücadele: Siyaset kurumu bir bütün olarak bu mücadeleyi aksatmamalı, gevşetmemeli, tam tersine berkitmeli. Bugün en büyük iş siyasete düşüyor. Türkiye’nin geleceğinde en büyük sorumluluk siyasetin üzerindedir. 15 Temmuz’da alışıldık yordamlar, muhalefet etme biçimleri ıskartaya çıktı. Mikro iktidar kavgaları ise mücadelenin ciddiyetini zedeleyecek bir kötülüktür artık. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım’ın mesajlarının anlamını kavramalı, gözetmeli, ona göre hareket etmeliyiz.
Bireysel ve toplumsal mücadele: Hem bireysel düzlemde hem ait olduğumuz topluluklar içinde FETÖ zihniyetine ve toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden diğer tüm arayışlara karşı amansız bir mücadele vermeliyiz. En az gevşememiz, en ciddi olmamız gereken alan bu. Böylesi bir mücadele siyaseti de olumlu anlamda dönüştürecek.
Yeniden yapılanma mücadelesi: Bir atılım ve yenilenme dönemi fırsatıyla karşı karşıyayız. Yeni anayasa, Türkiye’ye en uygun yönetim biçimi, bunları tartışmaya döneceğiz, dönmek zorundayız. Bunları rafa kalkmış saymamalı, her birimiz kendi görüşlerimiz doğrultusunda bu alana katkıda bulunmalıyız. Demokrasimiz daha güçlü ve işler hale bu yolla gelecek.
Diğer terör örgütleriyle mücadele: Başta PKK/PYD ve DAEŞ olmak üzere, bütün terör örgütleriyle ve onların kavrayış ve okuma biçimleriyle mücadelede etmek durumundayız. Sadece güvenlik politikalarında değil, düşünüş ve zihniyet düzleminde de zafer kazanmalıyız. Bu örgütleri içine doğdukları, beslendikleri, bozuşturdukları toplumsal koşullardan ayırt ederek. Bir yandan da bu koşulların barındırdığı sorunları siyaset yoluyla gidererek. Kimi kesimleri bu örgütlerin etki alanından bağımsızlaştıracak yeni temsil imkanlarının oluşmasına katkıda bulunarak.
Ciddiyet gerektiren bir dönemdeyiz. Yukarıda saydığım alanlarda yapıp ettiklerimizle şekillenecek ve sonuçları da o ölçüde ciddi olacak bir dönem bu. Magazinleşen, çabucak polemiğe meyleden, dar alanda ideolojik konsolidasyon gözeten haller fena hallerdir bu ciddiyet dönemi için. Ciddiyet sözcüğüne fazladan bir anlam yüklediğimi sanmayın. Ciddinin sözlükteki karşılığı neyse onu söylüyorum: “Şaka olmayan, gerçek, sıkı, ağır, önemli, güvenilir, sağlam, ağırbaşlı.” İhtiyaç duyduğumuz bundan ötesi değil.
Millet her şeyi ayırt eder, yarın da edecektir. Yarın yine sandıkta kazanacak olanlar bugün gereken ciddiyeti sergileyen, toplumsal bütünleşmeyi tahkim eden ve demokrasi içre ekonomik ve siyasi açıdan büyüyüp güçlenen Türkiye’yi inşa edenler olacaktır. Yeni Türkiye ile yüz yüzeyiz. Ona sahip çıkmak ve onu büyük bir ciddiyetle birlikte inşa etmek durumundayız. Omuzlarımız bu sorumluluğun altında ezilmeli, irademiz ve vicdanımız bu yükü taşımaya hazır olmalı.
Kurban Bayramınız mübarek olsun. Ülkemizi ve coğrafyamızı esenlik yurdu kılacak kapılar açılsın inşaallah.