Türkiye sistematik bir terör saldırısı altında. Birlik, toplumsal dayanışma ve direnç zamanı. Direncimizi koruma ve güçlendirme zamanı. Teröre karşı hep bir ağız, hep aynı şeyleri söyleme zamanı. Tam da o nedenle, Beşiktaş saldırısı sonrası yazdıklarımın büyük bölümünü aynen tekrarlıyorum aşağıda, çünkü saldırının DAEŞ, PKK ya da FETÖ’den gelmesi değil, Türkiye’yi, hepimizi hedef almasıdır günün tek gerçeği:
“Terörün gerçekdışılaştığı, aşırı araçsallaştığı, sıradan bir mesaj iletme biçimine dönüştüğü, uluslararası sistemin gittikçe daha fazla kirlendiği bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki. Kendi amaçları doğrultusunda hareket ettiğini varsayan terör örgütleri kendilerini çoktan aşıp anlamsızlaştırmış bulunan bileşik bir amacın kör figüranları sadece. Yeni sömürü düzeninde iradesi tümden felç edilmiş köleler. Yaptıklarıyla çok şeyi değiştirdiklerini sanıyor, aslında hiçbir şeyi değiştirmiyorlar. Düzenin yeniden üretilmesi için kullanışlı birer araç, çoğu kez de birer icat onlar sadece.
Tam da bu yüzden terör üzerine sürekli yeni bir şeyler söylemek yerine, hep aynı şeyleri söylemeliyiz. Aynı cümlelerde bir araya gelmeli, aynı hedefi seslendirmeliyiz. Aynı direnci, aynı kararlılığı, aynı hassasiyeti sergilemeliyiz. Hedefte Türkiye var. Hepimiz varız. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi. Ayrım gözetmeyen şiddet bu ülkenin bütün vatandaşlarını tehdit ediyor. Kimin kimden ayrı gayrı olduğuna bakmıyor.
Her zorlu dönemde olduğunca, bugün de bizi bir toplumsal dayanışma ve kenetlenme sınavı bekliyor. Toplum olarak, bir bütün halinde, teröre karşı kalkan olmayı başarmamız gerekiyor. Hem içeriden hem dışarıdan körüklenen kimi körleştirme çabalarına rağmen, birlik içinde durmamız ve teröre birlikte direnmemiz gerekiyor. Türkiye’nin teröre karşı kararlı mücadelesinin bir ortak gelecek mücadelesi olduğunu görmemiz gerekiyor.
Bunu yaparken de öfkeden arınmalı, sabır ve metanete dayanmalı, serinkanlı olmalıyız. Merhamet öğüdünü hep ama hep gönlümüzde taşımalıyız. Biz tarihsel sorumluluklar taşıyan büyük bir ülkeyiz. Akılcılığı ve gerçekçiliği elden bırakmamalı, bütün oyunları aklımızla bir bir bozmalıyız. Biz vicdani sorumluluklar taşıyan büyük bir milletiz. Yeryüzünde bir iddiamız var. Bütünleşmeli, kucaklaşmalı, terörün çürütücü etkisini yerle bir etmeliyiz.
Yanı başımızdaki Irak’ı, Suriye’yi ve daha nice mazlum coğrafyayı yangın yerine çeviren akıldışı şiddeti, etnisite ve mezhep üzerinden yürütülmek istenen çürütücü ve kanlı savaşı, ulusaşırı akıl ve sermayenin insan hayatını hiçe sayan arsız ve sınır tanımaz çıkarcılığını, ahlak yoksunluğunu, kendisi dahil herkesi yıkıma sürükleyen nihilizmini hiç ama hiç akıldan çıkarmamalıyız.
Sakın ola, bunları boş ve süslü laflar olarak görmeyin. Dört yanımıza döşenen tuzaklardan böyle çıkacak, kendi türkümüzü böyle söyleyeceğiz. Yaşamakta olduğumuz şey bir vatan savunmasıdır, bir bağımsızlık mücadelesidir. Türkiye bir kez daha terörün üstesinden gelecek, bir kez daha uluslararası senaryolara çomak sokacak. Çünkü millet ne olup bittiğini anlar, hem de çabucak anlar. Galip gelecek olan milletin ferasetidir.”
Beşiktaş saldırısı sonrası dediğim buydu. Yine aynı şeyi söylüyorum. Hangi görüşten olursa olsun, başta sosyal medya olmak üzere, çeşitli kanallardan toplumun sinir uçlarını uyarmaya çalışarak terörün çürütücü etkisine katkıda bulunanların çabası da nafile. Çünkü sözünü ettiğim feraset toplumun sağduyu sahibi sessiz ve geniş kesimlerinde.
Ortaklaşa bilinç ve hafızamızın taşıyıcısı, bu topraklarda bin yıldır kök salan bilgeliğin koruyucusu onlar. Bu ülkenin, bu devletin bekasının güvencesi onlar. 15 Temmuz’da istiklalimizi ve istikbalimizi kurtardılar. Şimdi de terörün toplum ve siyaset düzleminde varmaya çalıştığı sonuçları etkisiz kılacak, bu ulusaşırı, çok yönlü, çok amaçlı terör kampanyasına geçit vermeyecekler.