Terörün de tıpkı finans kapital gibi ulusaşırı nitelik kazandığı bir dönem yaşıyoruz. Sadece şu son birkaç yıldır mı? Hayır, on yıllardır. Ekilen tohumların kullanışlı yıkım aygıtlarına dönüştüğü günlerdeyiz belki de. Hiçbir eylem rastlantısal değil. Terörün kendisi akıldışı elbet, ama ulusaşırı sermayenin bölgeye yönelik hedefleriyle ulusaşırı terörün gayretleri pek uyumlu, pek örtüşük gidiyor.
Atatürk Havalimanı’na yapılan DAEŞ saldırısı bir kez daha gösteriyor ki terör Türkiye’nin bir iç sorunu olarak okunamaz. Bunu sadece ulusaşırı DAEŞ terörü için söylemiyorum. Suriye ve PYD dolayımı ile başlayan PKK terörünü de aynı kefeye koyuyorum. PKK terörünün de iç sorun mantığıyla sona erdirilebileceği günler geride kaldı nicedir.
Sözde ayrışık görünen bu iki terör kampanyasının ortak hedeflerinden biri şu: Toplumda DAEŞ ve PKK terörünün bir iç dinamiğin ürünü olduğu izlenimini oluşturmak. Türkiye’nin DAEŞ’i alttan alta besleyip desteklediği, DAEŞ’in Türkiye’nin Suriye politikasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı ve PKK terörünün başlamasına devletin neden olduğu yolundaki kirli propaganda başka neye bağlanabilir? Allah’a şükürler olsun ki hem içerde hem dışarda ısrarla yürütülmek istenen bu ahlaksızlığa milletimizin büyük kısmı yüz vermedi. Türkiye’yi kuşatma altına almaya çalışan terör kampanyasına karşı toplumun sergilediği serinkanlılık ve direnç duygusunu çok önemsiyorum.
Tam da burada şunu söylemek gerek: Hiçbir hükümet eleştiriden muaf değildir. Hem istihbarat hem güvenlik önlemleri konusunda eleştirilecek elbet. Ama işinin ehli, ciddi ve gerçekçi uzmanlar tarafından. Biz de bu sayede işin aslını kavrama fırsatına sahip olacağız. Her bir köşe yazarının, siyaset yorumcusunun istihbarat ve güvenlik uzmanı kesilmesini siz de tuhaf bulmuyor musunuz? İşin içinde hinlik olunca, o şey tuhaf olmaktan çıkıyor tabii bu ülkede.
Hinlik uzmanlarına şunu bir kez daha hatırlatmak şart: Türkiye’de terörü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, hükümeti ve Ak Parti’yi hedef tahtasına koymak için bir iç sorun olarak tartışmaya çalışmak beyhude çaba. Dahası, bel bağladığınız kimi uluslararası aktörlerin bölgemizden geçirmeye çalıştığı yeni kadastro planının bir fiyaskoya dönüşme ihtimali var. Fena halde hem de.
Daha beterini de söyleyeyim: Sizin okuduğunuz ve benimsediğiniz kadastro planı, söz konusu aktörlerin kadastro planı olmayabilir. Burada da fena halde aldatılmış, yanıltılmış olabilirsiniz. Bu terör kampanyaları gün gelip sona erecek. O gün başta DAEŞ ve PKK olmak üzere, pek çok terör örgütünün üzerindeki istihbarat şemsiyeleri, güvenlik duvarları ortadan kalkacak. Acı gerçekleri hep beraber göreceğiz. Vatanın ve milletin yanında durmanın bir hamaset konusu ve alay edilesi bir körleşme hali değil de çileli, zorlu, değerli bir iş olduğunu anlayacağız.
Kadastro planı çalışmaları ister fiyaskoya dönüşsün, ister hiç de sizin düşündüğünüz gibi olmadığı anlaşılsın, bugün üzerine sayısız analiz döktürülen unsurlar bir bir tasfiye edilecek ya da artık fazlaca tehdit oluşturmayan yapılar haline gelecek. Terör eliyle kirli ve ahlak dışı mesajlar iletme yordamı miadını dolduracak. Türkiye’nin durduğu yerin ve kararlı mücadelesinin önemi asıl o gün ortaya çıkacak.
Ak Parti döneminin dış politika stratejisini doğru bulduğumu daha önce yazmıştım. Şimdilerde uygulamadaki kimi taktik hatalar da gideriliyor. Bütün bunlar olurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan değişimin lideri ve siyasetin ağırlık merkezi olmayı sürdürüyor. Erdoğan muhaliflerinin de yukarıdaki hinliklere ya da CHP’nin son dönemdeki dokunaklı haline bakıp gerçekten ve Türkiye’nin yararına siyaset üretir hale gelmesi gerekiyor. Bunun başarıldığı gün terörden arınmış bir ortak geleceğe çok daha emin adımlarla yürüyeceğiz.