Terör ülkelerin gündemini zehirliyor ve acil sorunların tartışılmasını sürüncemede bırakıyor. Örnekse, Türkiye olarak, acilen tartışmaya başlamamız, sabır ve yapıcılıkla ele almamız, nihayetinde de ciddi bir toplumsal mutabakat sağlayarak çözmemiz gereken sorunlar var. Terör sadece gündelik hayatı, toplum psikolojisini, siyasi gündemi hedef almıyor, ülkenin değişim ve dönüşüm iradesini de hedef alıyor.
Teröre karşı pek çok cephede savaşmak ve başarılı olmak zorundayız. Acil çözüm gerektiren alanlarda asla taviz vermemeliyiz. Ama terörün dünyanın hiçbir ülkesi için artık sadece bir iç sorun olarak okunamayacağını da görmeliyiz. Türkiye’de terörü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, hükümeti ve Ak Parti’yi hedef tahtasına koymak için bir iç sorun, daha ileriye gideyim, içselleştirilmiş ve akıldışı bir nefretin konusu olarak tartışmaya çalışmak beyhude çaba.
***
Türkiye’deki PKK ve DAEŞ terör saldırıları bölgesel sorunların ve pek çok uluslararası hesabın bir dışavurumu aynı zamanda. Kirli ve ahlakdışı bir mesaj iletme biçimi. AB’nin ve NATO’nun merkezi Brüksel’deki eylemler de öyle. DAEŞ’i başıbozuk ama akılcı ve hücre örgütlenmesine dayalı bir savaş makinesi saymak işin bir yanı. Güneyimizde düşmanlık ve çatışmaların neredeyse kabile düzeyine indiği bir kaos ortamında DAEŞ’in gittikçe kontrolden çıktığını ve terör üretme kapasitesiyle herkes için tehdit oluşturduğunu varsaymak çok da yanlış değil.
***
Evet, yanlış değil ama yeterli de değil. Boy gösterdiği ilk günden beri aşırı tasarım kokmasından rahatsız olduğum DAEŞ kullanışlı bir araç aynı zamanda. DAEŞ belki hücre örgütlenmesi sayesinde gerçekleştiriyor saldırılarını, belki de bazı istihbarat örgütlerinin koruma şemsiyesi altında. Eylemlerin izinin önceden sürülemeyeceği bir şemsiye altında. Kesin yargılar için acele etmememiz gereken bir dönemdeyiz.
Özelde Suriye ve Irak’ta, genelde bütün bir Ortadoğu, hatta İslam coğrafyasında uygulanmak istenen yeni kadastro planını göz ardı etmek bizi yanıltır. Tıpkı PKK’nın Türkiye’deki terörü tırmandırmasını Suriye’den ve Suriye’deki uluslararası aktörlerin varlığından bağımsız olarak düşünmenin yanıltacağı gibi. Ankara, Paris, İstanbul, Brüksel. Sırada neresi var? Hedef ne?
***
Buradaki senaryolar bile farklı uçlara savrulmaya uygun. Cenevre’de kurulan eğreti masanın ardında önceden üzerinde uzlaşılmış bir kadastro planı mı var? Bütün bu eylemler bir acil diplomasi rüzgarı için mi? Esed’in biletinin kısa zamanda kesileceği ve bölgedeki tüm aktörlerin belli bir oyun planına razı edileceği bir senaryo için mi? Yoksa tam tersi mi? Başkanlık seçimine kilitlenerek yasak savmaya çalışan ABD’nin ve ekonomik dev ama siyasi cüce AB’nin inisiyatif yokluğu mu ortaya çıkan? Hem Batılı hem bölgesel güçlerin Suriye’ye yönelik kapsamlı bir kara harekatına zorlandığı, buna meşruiyet kazandıran bir senaryo mu?
***
Görüldüğü üzere, senaryolar muhtelif. Her birinin de alıcısı mevcut. İşe PKK üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak rejim değişikliği fantezisiyle başlayıp soluğu ABD-Rusya işbirliğine dayalı bir Suriye paylaşımında, güneyimizde oluşacak bir PYD koridorunda, Barzani’nin devrilmesinde falan alabilirsiniz. Hatta tüm bu senaryoları aynı potada eritmek de serbest. Git gidebildiğin kadar.
Ben yine de başladığım yere dönmeyi yeğlerim. Türkiye’nin değişim ve dönüşüm ihtiyacına. 14 yıldır çarpıcı ama bir o kadar da sabote edilen bir değişim yaşıyoruz. Doğruları, yanlışlarıyla. Doğruları çoğaltmayı, Yeni Türkiye’nin hedeflerini korumayı isteyen herkesin, başından beri değişimin liderliğini üstlenmiş bulunan Erdoğan’ın yanında olması gerekiyor.