CHP’nin söylemi sürekli olarak meşru siyaset alanının dışına kayma eğiliminde. Söz konusu olan parti ana muhalefet partisi ise ve her fırsatta “toplumsal barışı sağlama” çağrısı yapıyorsa, bu kaymanın anlaşılması da güç bir hal alıyor doğal olarak. Bu söylem kaymasının “siyasetin normalleşmesi”ne hiçbir biçimde hizmet etmeyeceği ve CHP’nin dillendirdiği toplumsal barış hedefiyle çeliştiği de açık.
Tam da bu nedenle köşemi bir süre ana muhalefet söyleminin analizine ve dolayısıyla eleştirisine ayırayım dedim. Basit bir yöntem de geliştirdim bunun için. Her bir güncel söylemin izini sürmek bitimsiz çaba olur. Yapısalcılar gibi davranıp küçümen bir kesit alacağım CHP söyleminden, birbirini izleyen iki güne sığan iki konuşmayla sınırlandıracağım birkaç yazı sürecek analiz çabamı. Bunun, içinde nice söylem öğesini barındırdığı için, örnekleyici bir kesit olacağından kuşkum yok.
***
Haydi başlayalım. Örneklerim şunlar: CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’ın 4 Ekim’deki MYK Toplantısı sonrasında CHP Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM’deki 3 Ekim tarihli grup toplantısı konuşması. Tüm alıntılar CHP’nin resmi web sitesinden. Önce Bülent Tezcan’ın konuşmasına bakalım.
Tezcan diyor ki “Biz demokratik iktidarın temsilcisi olmaya talibiz. Türkiye’de demokratik iktidarı kurmaya talibiz.” Çok güzel. Güçlü bir iddia. Mevcut hükümeti antidemokratik bir yapıda görüyor ve buna karşı bir alternatif oluşturma iddiasını taşıyorsunuz. Bunu nasıl yapacaksınız? Meşru siyasetin sınırları dahilinde herhalde. Çok kısa bir süre önce bir darbe girişiminin üstesinden, hem de halkın iradesiyle gelmiş bir ülkede başka türlüsü düşünülemez zaten.
Peki, CHP’nin söylemi bu tutumu destekliyor mu? Tezcan uyum yasaları konusunda şöyle diyor: “Tek adam rejimini tahkim etmeye dönük, tek adam rejimini yerleştirmeye dönük mevcut gayrimeşru anayasanın getirdiği güçleri tek elde toplamaya dönük sistemin parçası olmayacağız. Bu gayrimeşru sistemi tahkim etmeye dönük sürecin de parçası olmayacağız.” E, ne yapacakmış CHP? Tezcan: “Biz Türkiye’de gayrimeşru, mühürsüz anayasa da olsa yürürlüğe giren anayasadan kaynaklanan zorunlu uygulamaya dönük teknik değişikliklere uygun zeminlerde düşüncelerimizi bildireceğiz.”
Anayasayı gayrimeşru diye tanımlamayı sürdürüyor CHP. Yukarıdaki ifadelerinin hemen öncesinde ise şunu söylüyor Tezcan: “Türkiye derhal OHAL rejiminden çıkmak zorunda. Normalleşmek zorundayız.” İyi de bunu nasıl yapacaksınız? Meclis ve meşru seçimler dışında bir yol var mı? Olmasa gerek. Normalleşme talebi barındıran siyaset başka nerede yapılabilir?
***
CHP’nin Meclise uyum yasalarındaki katkısı “zorunlu uygulamaya dönük teknik değişikliklere” ilişkin düşünce belirtmekten ibaret olacak. CHP, bu arada, sistemin parçası olmayacak. Dahası, hükümleri ve uygulaması gayrimeşru saydığı anayasayla ve onunla uyumlandırılacak bir seçim kanunuyla belirlenmiş bir seçime girecek (ki bu bakış seçimi de gayrimeşru saymakla eşdeğer) ve siyaseti normalleştirecek CHP, öyle mi?
Bu derin çelişki eşliğinde meşru yollardan ilerleyen bir siyaset nasıl çıkar, anlamakta güçlük çekiyorum. Meşru yol belli: Ana muhalefetin adayı 2019’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimini kazanır ve CHP de TBMM’de yasa yapacak çoğunluğu kazanır ya da o çoğunluğa ulaşamasa bile bunu sağlayacak bir ittifak oluşturursa, kendi siyasetini uygulamaya başlar. Eski sisteme dönme iddiasını da koruyabilir, ama yüzde 25 oy oranına sahip bir parti için TBMM’de anayasayı değiştirecek bir ittifak oluşturmak daha da zorlu bir hedeftir.
Bu zorlu hedeflere meşru siyasetin sürekli dışına çıkan ve yukarıda sadece tek bir örneğini verdiğim söylemiyle nasıl ulaşacak CHP? Vallahi çok merak ediyorum. Tezcan’ın konuşmasındaki söylem çelişkileri bununla sınırlı değil elbet. Bir sonraki yazıda devam edeceğim.