Olağanüstü kongre, yeni MYK, yeni hükümet. Üzerlerine çokça yazıldı, ekleyecek bir şeyim yok. Sadece üç gün içinde bütün taşların yerine oturduğu bir süreç yaşadık. Bu bir siyasi başarıdır. Binali Yıldırım’ın da başarılı bir başbakanlık dönemi yaşayacağı kanısındayım. Yenilenme daha fazla dinamizm getirecek, Ak Parti’nin 1 Kasım’daki iddialarını güçlendirecektir. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.
***
Bugünden tezi yok sistem sorununu da daha ayrıntılı ve öncelikli biçimde tartışacağımızı umuyorum. Önümüzdeki günlerde bu konudaki düşüncelerimi uzun uzadıya yazmaya çalışacağım. Gelgelelim, bugün için başka bir hususa değinmek niyetindeyim. Siyasi danışman gözlüğüyle birkaç yalın saptamada bulunacağım.
Malum, kongrede ortaya çıkacak tablodan hükümetin kompozisyonuna kadar pek çok başlık eleştiri konusu yapıldı son günlerde. Kimi beklentiler inşa edildi, kimi senaryolar dolaşıma sokuldu. Ak Parti’nin sergilediği bütünlük bunları geçersizleştirdi oysa. Olumsuz senaryolara yaslananların siyasi gerçeği okumalarını engelleyen nedenler var. Gelelim onlara:
1. Aktif siyasi kamuoyu diye bir tanım kullanıyoruz. Pek çok öğeyi içeriyor: Parti teşkilatları, medya, kanaat önderleri, STK’lar, say dur. İsmiyle müsemma: Aktif. Ama milletin gündemiyle her vakit bire bir çakışmama, ayrıntılara boğulma gibi bir kötü yanı da var. Bu aktif kamuoyunun heyecanlarına fazlaca kapılma, kulis bilgilerini mutlak sayma siyasi körlüğe yol açar.
2. Lider dışında ortaya çıkan ve manevra ya da mikro iktidar alanları açma derdinde olan oluşumlara aşırı angajman sorunu var bir de. Aşırı sözcüğünü özellikle kullandım. Çünkü siyasette angajman kaçınılmazdır. Ama asıl angajman lidere, partiye ve misyona olur, diğerleri ikincildir. Bu ikincil bağlanım ve konum oluşturma hallerinde aşırıya kaçmak siyasi körlüğe yol açar.
3. Hesaplı girişimler de aynı kapıya çıkar. Bir partinin, hükümetin, ülkenin iç dinamiklerini kurcalamaya yönelik temenni ve niyetlerin siyasi taktik olarak benimsendiği sıkça görülür. Ama bu temenni ve niyetleri tartışmasız siyasi gerçeklermiş gibi dolaşıma sokmak da siyasi körlüğe yol açar.
Bunca körleşmeye ışık tutacak son bir siyasi danışman saptaması daha ekleyeyim öyleyse:
4. İyi bir liderin temel özellikleri başarılı ve muktedir olmasıdır. Muktedir sözcüğüne hiçbir olumsuz anlam yüklemiyorum: Siyasi kudretiniz yoksa partinin misyonunu taşıyamazsınız. Bu yalın formülün yalın bir önceliği de var: Lideri başarı muktedir kılar, ama muktedir olmak başarıyı garanti altına almaz. Alan daraltarak muktedir olma çabasının kitle partilerini sürüklediği yer için 1990’lı yılların manzarasına bakmak yeterli olacaktır.
***
Siyasi körleşme liderin konumunu da doğru okuyamaz. Son günlerde otoriterleşme gibi eski icatların yanına konan yeni icatlara bakalım: Tek adam partisi, itaat kültürü, lider kültü. Kimse kusura bakmasın, bunların çoğu siyaseti iyi bilmemekten. Siyaset, izleyerek öğrenebileceğiniz bir şey değil çünkü.
Söz konusu ağır eleştiri ve saldırılar Erdoğan’a mı? Hayır, düpedüz Ak Parti’ye. Bunlar Ak Parti’nin bütünlüğünü bozmaya yönelik girişimler. Siyaset bilmezlikten dolayı da cılız girişimler olarak kalacaklar. Ama daha fenası, Ak Parti’yi küçümsemek gibi temel bir zaaf barındırıyorlar.
Lider karşısında partiyi önemsizleştirme çabası Ak Parti kadrolarına hakarettir. Liderin, partinin ve misyonun bir arada oluşunu kavrayamamaktır. Bu bir aradalık defalarca sandıkta sınandı. Bundan sonra da orada sınanacak. Hep birlikte göreceğiz, milletin gündemiyle Erdoğan’ın gündemi bir mi? Ben öyle olduğunu düşünenlerdenim. Diyorum ki millet ne yaptığını iyi bilir. Kimseden akıl almak hevesinde de değildir.