Avrupa Birliği derinleşme ile genişleme seçenekleri arasında bocaladığı, farklı nedenlerle ikisini birden sürdürmeyi yeğlediği dönemde Avro’yu ve Avrupa Merkez Bankası’nı hayata geçirmeyi başarmıştı. Almanya-Fransa ekseninin öncülük yaptığı, Büyük Britanya’nın mesafesini koruduğu bir yükseliş dönemiydi bu.
İşin doruğu Avrupa Anayasası olacaktı elbet. AB’nin yönetsel modeli değişecek, Türkiye için de -hem tam üyelik süreci açısından hem de tam üye olması durumunda- daha avantajlı bir yapı ortaya çıkacaktı. Olmadı, bir dizi referandumla anayasa süreci içinden çıkılmaz bir hal aldı. Yükseliş eğrisi tersine döndü.
***
AB’nin içine düştüğü durumun ana nedeni bu değil elbette, ama bu başarısızlığın da AB’nin işlevselliğini yitirmesinde payı var. AB, pek çok küresel ve bölgesel altüst oluş sonrası, siyasi bir daralma, hatta bir tür çözülme hali yaşıyor bugün. Avrupa aklını teslim alan içe dönmecilik AB’nin etkin bir siyaset üretmesini engelliyor, Türkiye ile ilişkilerini de zehirliyor.
AB’nin çifte standartçı tutumundan burada söz etmeye gerek bile yok. Bizde nicedir haklı biçimde eleştirilen bir tutum bu. Yine de bu zorlu dönem içinde Avrupa aklının daha iyi işlemesi, Türkiye’nin sunduğu fırsatları iyi okuması, müzakere sürecinin başlangıcında Türkiye’de oluşan havayı değerlendirmesi gerekirdi.
Sıkça vurguladığım bir husustur: Ekonomik dev, ama siyasi cüce olan AB, sınırlarını İran, Irak ve Suriye’yle komşu olacak şekilde genişletecek bir stratejik akıl sergilese, bugün tam üye Türkiye’nin AB içindeki konumu sayesinde ABD ve Rusya’yla rekabet edebilecek, onları dengeleyebilecek bir güce sahip olabilirdi.
AB’nin bu öngörü eksikliğinin, Avrupa aklının içe dönmeci daralmasının bir gün sona ereceğini umabiliriz. Bugün küresel ölçekte yaşadığımız şey bir “geçiş dönemi”dir. AB bu geçiş dönemini kendi içinde de yaşıyor. AB kendini dönüştürmeyi başaramazsa, kağıt üzerindeki ağırlığının bile anlamı kalmayacak önümüzdeki on yıllarda.
AB’nin olumlu anlamda dönüşmesini sağlayabilecek çok az sayıda aktör var. Türkiye de bu aktörlerden biridir. Türkiye “koşulsuz ve eksiksiz teslimiyet” saçmalığına yüz vermeden, kendi stratejik önceliklerinin AB açısından da taşıdığı değeri anlatarak yol almayı başarabilirse, gün gelip uykusundan uyanan Avrupa aklı için cazip bir seçenektir. Türkiye, büyümek isteyen AB için dönüştürücü bir ortaktır.
Osmanlı ana güç merkezi açısından bir Balkan imparatorluğuydu esasen. Türkiye bu stratejik kesişim noktasında hep bir Avrupalı güç oldu. Ama başka hiçbir Avrupalı gücün nüfuz edemeyeceği şekilde Ortadoğu ve Asya coğrafyasıyla da tarihsel, kültürel ve siyasi imkanları barındıran bir kimlik taşıdı, taşıyor. Avrupa’yla ilişkimiz AB projesiyle kısıtlı bir ilişki de değildir. Derin bir tarihsel karşılıklılığa dayanır, çok uzun süre de öyle kalacaktır.
AB’yle ilişkilerimizin mevcut hali, özellikle de Almanya’yla yaşadığımız özgül sorunlar göz önüne alınırsa, burada yazılanlar saçma görünebilir. Bunları bugüne değil, geleceğe yönelik olarak yazıyorum. Tıpkı başkanlık sistemi gibi, AB’ye tam üyeliği de çeyrek yüzyılı aşkın süredir savunan biri olarak, bu hedefin karşılıklı olarak terk edilebilir nitelikte olmadığını vurguluyorum sadece.
***
Yine sıkça vurguladığım bir başka husus: Serüvencilik ya da içe dönmecilik gibi iki aşırı uca savrulamayacak kadar büyük bir ülkedir Türkiye. Bugünkü tabloya bakarak, Türkiye için fantazma niteliğinde senaryolar üreten, heyecan ve duygularıyla hareket eden pek çok isim ve kesim var. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan yeri geldikçe aynı şeyi vurguluyor, “Süreci bitiren taraf biz olmayacağız” diyor.
Bu stratejik bir tutumdur ve önemlidir. Almanya’nın aşırılıkçı yaklaşımının AB’de karşılık bulmadığı da malum. Yakın ve orta gelecekte hiç beklenmedik gelişmeler Türkiye ile AB’yi akılcı bir çizgide buluşturabilir. Bu ihtimali oldukça yüksek görüyorum. Serüvencilik ya da içe dönmecilikle değil, Türkiye’nin geleceği ve milli çıkarlarıyla meşgul olmalıyız. Türkiye’nin taktik ve stratejik hamleleri heyecan değil, sonuç üretmeye yöneliktir. Yarın şaşırmamak için, bugünü ve Avrupa aklının altüst oluş biçimlerini doğru okumalıyız. Sakin bir şekilde elbet.