Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, “CHP ve Suriyeli Sığınmacılar: Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Nefret Üretiminin Politik Dili” başlıklı raporunda, Türkiye’de mültecilere karşı tepkilerin siyasi söylemlerle şekillendiğini ve bu konuda en büyük payın ana muhalefet partisi CHP’ye ait olduğunu öne sürüyor.
Mültecilere yönelik kabulün toplumsallaşabilmesi için siyasetçilerin “uzaktan, dışarıdan veya yukarıdan bakmak’” yerine mültecilerle temas kurması gerektiğini vurgulayıp şöyle diyor Özipek:
“Sığınmacılar buna hazır; bazı siyasi partilerin kendilerine neden bu kadar düşmanca baktığını anlamaya çalışıyorlar, bunu onlarla ilgili gerçek durumdan haberdar olmayışlarına bağlıyorlar ve ziyaret talebinde bulunuyorlar. Benim de içinde yer aldığım Sığınmacı Hakları Platformu’nda yer alan bazı sığınmacı dostlarımız, CHP ve İYİ Parti ile görüşmek ve kendilerini anlatmak istiyor. Partiler bu sese kulak vermeli.”
Özipek’e göre, CHP’nin Suriyelilere yönelik politikasını olumlu yönde değiştirmesi sadece sığınmacı hakları açısından değil ülkedeki barış ortamı açısından da önemli. (Kaynak: sivilsayfalar.org)
***
Ankara’nın Altındağ ilçesinde yüzerce kişinin Suriyelilere ait ev ve iş yerlerine saldırması üzerine siyasetteki mülteci/göçmen aleyhtarı söylemlerin değişmesi veya hafiflemesi umulurdu ama CHP ve İYİ Parti liderleri son günlerdeki açıklamalarıyla yangının üstüne körükle gittiler.
Kemal Kılıçdaroğlu, ülkenin demografik yapısının alenen tehlikeye atıldığını ileri sürerek “beka sorunu” vurgusu yaptı.
Meral Akşener de nüfus dengesinin değiştirildiğini ileri sürdü.
‘Türklük elden gidiyor’, ‘Türkiye elden gidiyor’ tezviratına çanak tuttular beraberce.
Bari bu ortamda böyle şeyler söylemekten, en azından ulu orta söylemekten geri dursalardı.
‘Türklük / Türkiye mülteciler yüzünden elden gidiyorsa, bunu engellemek için mültecilere saldırmak vatan borcudur’ dedirttiklerinin, dedirtebileceklerinin ya farkında değiller veya bunu umursamıyorlar.
Mülteci/Göçmen meselesini siyasette bu şekilde kullanmaktan umdukları faydanın cazibesi, Türkiye’ye yönelik asıl tehdidi bu tavrın oluşturduğu gerçeğini gölgeliyor ve sağduyuya galebe çalıyor.
Özipek’in yukarıdaki değerlendirmelerini ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Altındağ’daki vahşet üzerine söylediği şu sözleri kulaklarına küpe etseler keşke:
“Nefret söylemi psikolojiyi etkiliyor. Daha 18 yaşına gelmemiş çocukların bakışını etkiliyor. Seçimi kazanayım derken ülkeyi kaybetmemek lazım. Herkes gözünü kapatıp seçim derse ülkeyi kaybederiz. Ülkemizde yaşayan yabancılara kendi vatandaşlarımızın olumsuz bakmasını sağlayacak bir iklim oluşturmak çok tehlikeli. Toplumsal barış ve huzur için herkesin sorumlu hareket etmesi lazım. İktidar veya muhalefet olsun, hiç önemli değil, kimse bu konuyu istismar etmemeli.”
***
Tekrar: “Seçimi kazanayım derken ülkeyi kaybetmemek lazım.”
Bana, Finlandiyalı yönetmen Aki Kurismaki’nin, Suriyeli bir mülteci hakkındaki son filmiyle alâkalı bir söyleşide yaptığı şu uyarıyı hatırlattı bu cümle: “İnsaniyetimize -şayet vardıysa insaniyetimiz- geri dönmezsek, artık bir geleceğimiz olamaz.”