Ankara, 1988.
Sakarya Caddesi’ndeki Sakarya Çay Ocağı.
Hatay Sokağı’ndaki Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi.
Şahane dostlar, şahane abiler.
Muhabbet, muhabbet, muhabbet.
Ehl-i muhabbetin öne gideni Mehmet Çetin.
Asım’ın Nesli’nden.
Büyük Doğu kervanından.
Efsanevi sanat ve kültür dergisi Yönelişler’in kurucularından.
Türkiye Yazarlar Birliği yöneticilerinden.
Türkçesi enfes.
Kelime dağarcığı zengin.
Belagati müthiş.
Üslubu şairane.
Ses tonu karizmatik.
Hafif Doğu aksanıyla daha da güzelleşiyor hepsi.
Sohbetine doyum olmuyor.
Tarih sohbeti, edebiyat sohbeti, siyaset sohbeti, sinema sohbeti; lezzet fırtınası.
Anekdotlar, nükteler; tadından yenmez.
Hele mevzu gelip şiire dayandı mı, tam bir şölen.
Hele Mehmed Akif’in, Necip Fazıl’ın şiiriyse mevzu.
Öyle bir aşk u şevkle anlatıyor ki şairleri, öyle bir aşk u şevkle okuyor ve yorumluyor ki şiirleri, heyecandan yerimde duramıyorum.
İçimde havai fişekler patlıyor; dedim ya, tam bir şölen.
Peki kendi şiirlerini ne zaman okuyacak?
Niye hiç okumuyor?
Yok mu kendi şiirleri?
Nasıl olmaz?
Şair gibi bakıyor, şiir gibi konuşuyor, üstelik neliğini ve nasıllığını iyi biliyor şiirin, bu birikimini teoriden pratiğe dönüştürecek gönül ve zekâya da ziyadesiyle sahip.
Şiir yazıp yazmadığını ben mi soruyorum yoksa bir arkadaşım mı, hatırlamıyorum şimdi; muallakta bir cevap oluyor aldığımız.
***
25 Kasım 2020’de 64 yaşında Kovid-19’dan vefat eden Mehmet Çetin’in şair olduğunu, vefatından bir sene sonra, yeni öğrendik.
Yeni tanışıyoruz şiirleriyle.
A Kitap, onları iki kitapta topladı ve vefatının birinci yıldönümünde yayımladı.
Sessiz Bir Gidiş Gazeli ve Kaf Dağı’na Bakan Ayna.
Bayram Bilge Tokel, Kaf Dağı’na Bakan Ayna’nın takdiminde diyor ki:
“Mehmet Çetin’in iyi bir yazar, fikrî derinliği olan ciddi bir entelektüel ve donanımlı bir kültür adamı olduğunu az çok herkes bilir… Fakat Mehmet’in şair, hem de öyle az buz değil, iyi şair, hakiki şair olduğunun -maateessüf- hemen herkes gibi ben de vefatından sonra farkına vardım. Bunu derken hem utanıyorum, hem üzülüyorum, hem de hayıflanıyorum. Fakat bunun ne kadarı benden kaynaklandı, ne kadarı Mehmet’ten, emin değilim. Mehmet’in ketumluğu, mütevazılığı, mahviyet duygusu mu yoksa benim nobranlığım, cehaletim, ilgisizliğim mi onu da bilmiyorum. Belki hepsi, belki hiç biri. Ama şundan eminim: Mehmet, yapıp ettiklerinden, yazıp çizdiklerinden öyle değil her önüne gelene, en yakın dostlarına bile söz etmekten pek hoşlanmazdı.
“Mesela Kaf Dağı’na Bakan Ayna dışındaki diğer şiirlerinin yayınlandığı bir internet sitesi olduğunu tüm dostları vefatından sonra öğrendi… Bana öyle geliyor ki bunu, kendinde daha büyük ve önemli eserler ortaya koyacak kapasite olduğunu bilen inanların, yaptığı işleri pek önemsemeyen, hatta onları küçümseyen asil bir tavrı olarak okumak daha doğru olur. Eski tabirle tam bir müstağnilik hali.
“Mehmet’in şiirlerine reva gördüğü bu yaklaşımı şöyle de okumak mümkün: Eğer bu şiirler kimi “müteşairler” gibi ortalıkta “şair” rozetiyle dolaşmak arzusuyla yazılmış olsaydı asla bir köşede unutulmuş gibi bırakılmazdı. Belli ki bunlar, şairinin içinde biriktirdiği duyguların zamanla kabına sığmayıp “beni yaz” diye rahatsız etmesiyle vücut bulmuş hakiki şiirler.”
***
Kaf Dağı’na Bakan Ayna’dan, “gerçekçi ve hakikatsiz” hayatlara ayna tutan mısralar:
Ey tarihsiz
Masalsız
Menkıbesiz
Ve ey kıssasız hayat
Gerçekçi ve hakikatsiz ömrümüz
…Ve ölümümüz ey…
***
Sessiz Bir Gidiş Gazeli’nden sarsıcı bir mısra:
Beni doyuran toprak bana acıkır bir gün
***
Rahman Allah’ın rahmeti üzerine olsun güzel abimin.
Bereket yağsın şiirlerinin üzerine.