Hollanda Başbakanı Mark Rutte, geçen ay gazetelere tam sayfa ilanlar vererek ülkedeki Müslüman göçmenlere “Ya kurallara uyarsınız ya da çekip gidersiniz” diye seslenmişti.
Acaba ne gibi kural ihlallerinden bahsediyordu?
Çekip gitmelerini gerektirecek kadar büyük kabahatleri nelerdi Müslümanların?
Bir gazeteci “Örnek verir misiniz?” diye sordu ve Rutte “kadın eli sıkmayan şoför adayı” örneğini verdi…
Aklına daha ekstrem, daha korkunç bir örnek gelmedi demek ki.
Hikâye şu:
Hollanda’da Müslüman bir kardeşimiz otobüs şoförü olmak için bir şirkete müracaatta bulundu. İlgili şirket, kadınlarla el sıkışmıyor diye kardeşimizin başvurusunu geri çevirdi. Kardeşimiz konuyu mahkemeye taşıdı ve mahkeme de kardeşimizi haklı buldu…
Hollanda’nın “liberal” başbakanı Mark Rutte’ye göre büyük felâket: “Bana göre otobüs firması kesinlikle haklı. Bir otobüs şoförünün dininden dolayı kadınlara elini uzatmaması kabul edilemez. Bunun için ben ve çoğu insanlar buna tepkimizi gösteriyoruz, çünkü Hollanda normlarında herkes birbirine elini uzatmalı. Ülkeye yeni gelenlerin, Hollanda’daki özgürlüğü suiistimal ederek kendi kültürlerini dayatmasını görgüsüzlüktür.”
Pardon; Hollanda’da otobüs şoförleri bütün yolcularla tek tek tokalaşırlar mı?
Hayır.
O zaman sorun ne?
Sorun yok.
Rutte’nin derdi ne peki?
Farklı kültürlere, toplumsal çeşitliliğe tahammülsüzlük… Tek tipçilik…
O otobüs şoförü adayı Yahudi olsaydı -ki mütedeyyin Yahudiler de namahremle tokalaşmaz- sorun yaşanmazdı ama münasip bir konjonktürde Yahudilerin de yeniden hedef tahtasına koyulacağına kesin gözüyle bakabiliriz.
Ne diyordu Almanya’nın eski başbakanlarından Helmut Schmidt?
“Bazı idealist entelektüellerin multikültürel toplum dedikleri şey, yani Avrupa kültürüyle Avrupalı olmayan kültürlerin kaynaşması, bugüne kadar hiçbir yerde gerçekleşmedi... Sorun, bütün Hristiyan kiliselerinin Avrupalıları yüzyıllardır farklı dinlere –özellikle de Yahudiliğe ve İslam’a– düşman olarak yetiştirmelerinden kaynaklanıyor... Bu dinlere karşı tepkisel bir içgüdü geliştirdik. Şimdi bazı idealistler hoşgörüye çağırıyorlar ama bunun için birkaç yüzyıl geç kalmış bulunuyoruz.” (Hamburger Abendblatt, Aralık 2004)
Mark Rutte ve Geert Wilders, aynı yerden gelip aynı yere gidiyor.
Yoğurt yiyişleri farklı, o kadar. Şu da var ama: Türkiye ile şu son günlerdeki diplomatik sorun konusunda Widers’in “yoğurt yiyiş”’ ancak Rutte’ninki kadar yabani olabilirdi.
***
Geçen haftaki Hollanda yazım üzerine “Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb (Ebutalib) Faslı bir Müslüman, üstelik de bir imamın oğlu değil mi? Hani Hollandalılar Müslüman düşmanıydı?” diye soranlar oldu…
İşçi Partili Ebutalib, 2009’da İşçi Partisi liderliğindeki koalisyon hükümeti tarafından tayin edildi (Hollanda’da belediye başkanları seçimle gelmez, merkezî hükümet tarafından tayin edilir).
Mevcut hükümette koalisyon ortağı olan ve Rutte’nin Müslümanlar aleyhindeki tutumuna kurumsal bir itirazda bulunmamasından da anlaşılacağı üzere Helmut Schmidt’in çizdiği yukarıda mezkûr çerçeveye dâhil olan İşçi Partisi, göçmenleri “kafalamak” için zaman zaman yapar böyle şeyler.
Nüfusunun yarısı göçmen (Yaklaşık yüzde 15’i Müslüman) olan Rotterdam’a Faslı bir belediye başkanı tayin etmek hoşgörünün değil siyasi faydacılığın bir ifadesidir.
Belediye başkanları seçimle gelseydi ve Ebutalib aday olsaydı o makama yine gelebilirdi ama “etnik” Hollandalıların oylarıyla değil, göçmenlerin oylarıyla.
Demek ki Hollanda toplumunun ekseriyetinin Müslüman düşmanı olduğuna ilişkin tespitlerimizle çelişen bir durum söz konusu değil.
Bunlar bir yana…
Ebutalib, Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret eden Charlie Hebdo gibi mizah dergilerinin varlığından rahatsız olan Müslümanlara, televizyondaki bir canlı yayında “S…. gidin!” diyen terbiyesizdir.
Aile Bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya’yla buluşmak isteyen vatandaşlarımızı polis köpeklerine ısırttıran da bu Ebutalib.
Pek “entegre” bir Hollandalıdır kendisi.
Hollanda hükümetinden ve toplumundan gördüğü sempati, 1830 senesinde ABD’nin güneyindeki Beyaz-Anglosakson-Protestan bir toprak ağasının, isyancı kölelere karşı kullandığı sadık kölelerinin sırtlarını sıvazlaması gibi şey.
Hepsi bu.