Almanya’dan abim geldi.
“Ahmet Davutoğlu’ndan ne haber?” diye sordu.
“İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda kitaplarını imzalayacakmış.” dedim; “Gidelim mi?”
“Kesinlikle gidelim.”
Ankara’dan kalktık gittik.
***
TÜYAP Kitap Fuarı eskiden İstanbul’un göbeğinde, Taksim’deydi.
İğne atsan yere düşmeyecek derecede kalabalık olurdu.
Şimdi ta Beylikdüzü’nde (Bulgaristan’dan iki durak önce), üstelik eskisinin belki on misli büyük bir sahada…
Gene iğne atsan yere düşmüyor.
Şehrin her tarafından seller halinde fuara akan insanları görünce şaştık kaldık.
Hani internet matbu kitabın sonu olacaktı?
İsmail Kılıçarslan ‘Yok, tam tersi, internet sayesinde matbu kitaba ilgi arttı’ demişti bir sohbetimizde; galiba öyle oldu.
İyi ki öyle oldu.
***
Ahmet Davutoğlu, gençlere hitaben yazdığı Duruş’taki “müktesebat” bahsinin bir yerinde şöyle der:
“Bilmelisin ki müktesebat oluşumunun önündeki en önemli tuzak, kolaycılıktır. Bu yolla müktesebatın zihnî mimarisi sağlam bir temele oturamaz. Bir kitabı ruhuna nüfuz ederek okumakla basit bir internet taraması arasındaki fark neye benzer bilir misin? Annenin muhabbetle ve özünden ruh katarak pişirdiği bir yemek ile bir an önce pazarlanmak ve tüketilmek üzere hazırlanmış fast food türü bir gıda arasındaki lezzet ve sindirim farkına. Annelerin eliyle pişmiş olan yemeklerin hazzı onların vefatlarından sonra bile zihnimizden, hafızamızdan ve damağımızdan niye hiç ayrılmaz? Çünkü anneler, yemekleri, evlatlarının karnını doyuracak sıradan bir besin olmaları için değil, muhabbetlerinin o besin üzerinden evlatlarına geçeceği bir vasıta olmaları için pişirirler. Rahmetli annem söylerdi: ‘Pişmeyen pişiremez. Pişirenin muhabbetini katmadığı hiçbir yemek lezzetli olmaz.’”
***
Ahmet Hoca’ya kitap imzalatmak için -nisbeten erken geldiğimiz halde- iki buçuk saat sıra beklemek zorunda kaldık.
Ne güzel.