Taliban Kabil’i ele geçirip Afganistan’a yeniden hakim olunca demokrasi, kadın hakları ve azınlıkların esenliği namına ayağa kalkan Batı, Tunus’ta parlamenter demokrasinin askıya alınması ve ülkenin en büyük siyasi partisi olan Nahda’nın kapatılmaya çalışılması konusunda sessizliğini koruyor.
Belli ki seviniyor Nahda’nın tepesine binilmesine; öyle ki, parlamenter demokrasinin bu uğurda askıya alınmasına bile beis görmüyor.
Demokratik düzene darbenin İslami hareketleri hedef aldığı ve kendi menfaatlerine yahut emperyalist emellerine tehdit oluşturmadığı İslam ülkelerinde otokrasi, tiranlık, diktatörlük hoş gelip sefa getiriyor Batı’ya.
Mutedil veya aşırılıkçı, fark etmiyor; İslami iddia sahibi bütün siyasi gruplara, partilere, hareketlere diş biliyor çünkü Batı.
***
Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda, tekfirci hareketlerin şiddetli taarruzlarına aldırmadan on yılardır ısrarla demokrasiyi ve barışçıl mücadeleyi mi savunuyor?
Hiç kıymeti yok.
Nahda saflarında -hem tesettürlü hem tesettürsüz- kadınlar da mı siyaset yapıyor, milletvekili yahut belediye başkanı oluyor?
Hiç ehemmiyeti yok.
Nahda’nın aday listelerinde Yahudiler de mi temsil edilebiliyor?
Bu da kıymetsiz, ehemmiyetsiz.
Mısır’daki İhvan-ı Müslimin iktidarında ifade özgürlüğünün genişlemesi, Mısır tarihinde ilk olarak bir kadının -Prof. Pakinam Şarkavi’nin- ve bir Kıpti Hıristiyan’ın –Samir Morkos’un- cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilmesi aynı şekilde kıymetsiz ve ehemmiyetsizdi.
Değil mi ki “İslamcı”; istediği kadar mutedil bir hareket olsun, çekin kuyruğunu gitsin!
İcabında -Mısır’da olduğu gibi- binlerce masumun kanında boğulsun ‘Siyasal İslam’!
Batılı egemenler böyle yaklaşıyor konuya.
Öteden beri böyle yaklaşıyorlar.
1991’de Cezayir’de İslami Selamet Cephesi’nin seçim zaferinin askeri darbe marifetiyle gasp edilmesine de böyle yaklaşmıştılar.
Demokratik kanalları İslamcılara kapatıyor/kapattırıyor, en mutedil İslamcıların bile iflahını kesiyor/kestiriyor, ‘Kan-kin-intikamdan başka yol yok’ diyenlerin ekmeğine yağ üstüne yağ sürüyor, sonra da aşırılıkçıların yükselişinden ve Batılıları hedef alışından dert yanıyorlar.
Veya dert yanıyormuş gibi yapıyorlar; Sovyetler Birliği ile soğuk savaşları sona erip yeni bir öcüye ihtiyaç duydukları andan itibaren peş peşe ortaya çıkan birbirinden hunhar sözde İslami tedhiş örgütlerinin -1990’larda GİA’nın, son 20 yıldır ise El Kaide, IŞİD, Şebab ve Boko Haram’ın- Batı kamuoyundaki İslam ve Müslüman algısının şekillenmesinde büyük rol oynamasından duydukları sevinci gizleyerek. (Durum buysa, Taliban’ın taassubu da işlerine geliyor tabii.)
***
Bunlar ne yaptıklarını hiç bilmiyor mu yoksa çok iyi mi biliyor, anlamadım gitti.