Amerika Birleşik Devletleri’nin Venezuela’ya devlet başkanı tayin etmesi kabul edilir şey değil.
Böyle bir ‘devlet başkanı’ en iyi ihtimalle iyi bir sömürge valisi olur.
Venezuela’nın hakiki devlet başkanı olan ve olmaya devam eden Nikolas Maduro’nun ABD karşısında dik durmasını, Filistin halkını desteklemesini ve Türkiye’ye iltifat etmesini seviyoruz; ama Venezuela’yı iyi tanıdığını ve ABD muhibbi olmadığını bildiğimiz bazı Latin Amerika uzmanı dostlarımızın Maduro hakkındaki ‘Meşru başkan olduğu tartışma götürmez; bununla beraber ülkeyi ve siyasi krizleri kötü yönettiği de tartışma götürmez’ tespitini de göz ardı edemeyiz.
İnşaallah Maduro, icabında Türkiye’nin de somut yardımlarıyla, ülkesinin yakıcı meselelerini bir an evvel hal yoluna koyma dirayetini, basiretini ve kabiliyetini gösterir de, Venezuela’nın istiklâline kast eden emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri manevra sahasından yoksun kalırlar.
***
Gündemimizde Venezuela varken silah arkadaşımız Nogales Bey’i anmamak olmaz…
Rafael De Nogales Mendez,14 Ekim 1877 tarihinde Venezuela’nın Taçira şehrinde dünyaya geldi.
18 yaşındayken kaybettiği ebeveynlerinden kendisine yüklü bir miras kaldı.
Askerlik mesleğini tahsil etmek için Avrupa’ya gitti.
Almanya ve Belçika’da muhtelif harp akademilerinde okudu. 1898 yılında İspanya ordusuna katılarak Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı savaştı.
Ağır bir yara aldığı İspanya-ABD harbinde önce teğmen, sonra yüzbaşı rütbesine yükseldi.
Harpten sonra dünyayı dolaştı; Küba, Haiti, Fas, Tunus, Mısır, Eritre, Cibuti, Yemen, Afganistan, Endonezya, Güney Afrika, Angola ve Arjantin’i gezdi.
Birinci Cihan Harbinin başladığı Ağustos 1914’te önce Belçika sonra Fransız ordusuna yazılmak için teşebbüste bulundu; fakat Venezuela vatandaşlığından çıkması istendiği için bu ordulardan birine katılmaktan vazgeçti.
Osmanlı İmparatorluğunun savaşa girdiği günlerde Sofya’da tarihçi olarak bilinen General Savoff ile tanışması, hayatında bir dönüm noktası oldu.
Savoff, Rafael De Nogales Mendez’e “Biliyorsun, Fransızlar ve İngilizler Latin Amerika halklarının düşmanıdır. Asya ve Afrika’nın yoksul halklarını eziyorlar. Onlar için ne diye savaşacaksın? Sana Türk ordusunda savaşmak yakışır; onlar senin kardeşlerindir” dedi.
Osmanlı bayrağı altında savaşmak için Venezuela vatandaşlığından çıkması gerekmediğini öğrenen Mendez, General Savoff’un tavsiyesi üzerine, soğuk bir kış sabahı, Sultan 5. Mehmed’in ordusuna katılmak üzere Sofya’dan İstanbul’a hareket etti.
Osmanlı başkentinde Harbiye Nâzırı Enver Paşa ile görüştü.
Venezuelalı subayı çok seven Enver Paşa, ona tugay komutanlığı görevini tevdi ederek, emrine bir Arnavut yaver verdi.
Üzerinde Türk üniformasıyla Kafkas cephesine gideceği zaman, Haydarpaşa Garı’nın müdürü tarafından sıcak bir şekilde “Merhaba Nogales Bey” diye karşılandı ve o günden sonra hep “Nogales Bey” diye anıldı.
Nogales Bey’in pek çok kahramanlıklarından bir tanesi, Ermeni komutan Aram’ın 30 bin kişilik birliğini 12 bin Türk askeri ile bozguna uğratmasıdır.
Türkiye-İran hududundaki Kotür dağı mevkiinde iki Rus birliğini durdurması da kayda değer.
Doğu Anadolu’dan sonra Irak ve Filistin cephelerine geçen ve Gazze müdafaasında önemli rol oynayan Nogales Bey, Türk ordusundan terhis edildiği 1918 yılı sonunda Avrupa üzerinden Venezuela’ya döndü.
Kudüslü bir Müslüman, Nogales Bey’e şöyle demişti: “Sen bir Müslüman gibi hareket ediyorsun. Bu senin köklerinden geliyor; Endülüs’ten, Gırnata’dan, Kurtuba’dan geliyor.”
Nogales Bey, İspanya’da asırlar boyunca yaşayan Müslümanlardan geriye kalan ve bugün Meksika’dan Arjantin’e, Küba’dan Peru’ya kadar neredeyse bütün Güney ve Orta Amerika ülkelerinde hâlâ canlılığını koruyan kültürel ve ilmi miras için şükran borcunu ödemiş bir Latin Amerikalıdır.
Selahaddin’in ordusunda Arslan Yürekli Rişar’a karşı savaşan bir Hristiyan’dı o.
Hilalin altında savaşmayı öyle benimsemişti ki, Osmanlı ordusunun mağlubiyetini ömrünün sonuna kadar hazmedemedi.
Ölümünden kısa bir süre önce bir dostuna yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Bir gün İslam Âlemi uyanacak ve bütün kolonyalist güçleri topraklarından sürecek!”
Nogales Bey, 10 Temmuz 1937’de Panama’da öldü.
***
Yukarıdaki kısa biyografiyi, Arjantinli dostum Şemseddin Rikardo Elia’nın Nogales Bey hakkındaki bir makalesinden derledim.
Nogales Bey’in Osmanlı sancağı altındaki heyecan verici macerasını bütün teferruatıyla -hem de kendi kaleminden- öğrenmek isteyenler, ilk baskısı 1924’te Buenos Aires’te yapılan Cuatro anos bajo la Media Luna (Hilâlin Altında Dört Sene) başlıklı otobiyografik eserinin Türkçe tercümesini okuyabilirler.
(OSMANLI ORDUSUNDA DÖRT YIL, Rafael de Nogales / Türkçesi: Vedii İlmen / Yaba Yayınları, İstanbul 2008)